Akdeniz Uygarlıkları Araştırması Enstitüsü tarafından hazırlanan Cedrus, Türkiye tarihsel coğrafyası perspektifinde Akdeniz Havzası’nın kültür-tarih birikimini inceleyen Eskiçağ, Ortaçağ ve Yeni-Yakınçağ tarihi uzmanları için tartışma zemini bulacakları disiplinlerarası bir süreli yayın olmayı hedeflemektedir. CEDRUS, farklı disiplinlerden gelen bilim insanları arasında diyaloğun geliştirilmesi, var olan bilginin güncellenmesi ve yaygınlaştırılması süreçlerine katkı sağlayacak özgün ve bilimsel çalışmaları akademi dünyasının ilgisine sunmayı amaçlar. CEDRUS uluslararası hakemli bir dergi olup yılda bir kez yayımlanır.
Dergi HakkındaKünyeArşivYayın İlkeleriMakale Gönderme İçindekiler
Atila TÜRKER
Cedrus IX (2021) 1-19. DOI: 10.13113/CEDRUS.202101
Geliş Tarihi: 20.10.2020 | Kabul Tarihi: 19.11.2020
Öz & Abstract
Karadora, Samsun Bölgesi Kıyı Kesimi’nde gerçekleştirilen arkeolojik yüzey araştırmalarında Bafra Ovası’nda keşfedilen bir lokalitedir. Kızılırmak’ın 4 km doğusunda ve Karadeniz’in 11 km güneyinde konumlanan lokalite, “Höyük” ve “Tepe” olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Höyük yüzeyinden bulunan keramik parçalarının form çeşitliliği azdır ve özgün bir bütünlüğe sahiptir. Diğer buluntular bir taş balta, bir bikonik sapan taşı ve yontma taş (iki obsidyen ve bir çakmaktaşı) aletleridir. Karadora Höyük buluntuları tek tabakalı ve çok evreli bir yerleşim görünümündedir ve kendisine sadece 5 km mesafedeki İkiztepe Geç Kalkolitik Çağ tabakalarıyla uyumlu bir seyir izlemektedir. Höyüğün kuzey-kuzeydoğusundaki Karadora Tepe’de ise Paleolitik ve Geç Prehistorik çağlara tarihlenen yontma taş aletler bulunmuştur. Paleolitik, Samsun Bölgesi’nde Tekkeköy’den sonra Samsun Bölgesi’nde bulunan ikinci lokalitedir. Burası değişik dönemlerde kullanılmış bir açık işlik alanı veya konar-göçer toplulukların geçici barınakları olabilir. Bu yeni keşfedilen lokalite, Bafra Ovası’ndaki dönem lokalitelerinin sadece sayısına katkı yapmamış, aynı zamanda uzun dönemler boyunca demo-grafik olarak yoğun bir hareketliliğin yaşandığını da doğrulamıştır.
Karadora is located in the Bafra Plain which was discovered during the archaeological survey that we carried out in the Samsun Region Coastal Section in 2019. Located 4 km’s east of the Halys and 11 km’s south of the Black Sea, the locatlity consists of two sections: namely the “Höyük” (Mound) and the “Tepe” (Hill). The surface pottery finds of the Mound do not vary much and reflect an authentic integrity in regards of their forms. Other finds are composed of; one stone axe, one biconical slingstone and chipped stone tools (two obsidian and one silex). Karadora Höyük finds; reflect a single stratum and multi-phased settlement, also follow a compatible pattern with the Late Chalcolithic Age stratums of İkiztepe Mounds which are located approximately 5 km’s away. At Karadora Tepe which is located to the north-northeast of the Höyük, Paleolithic and Late Prehistoric stone tools were discovered. Being the second Paleolithic locality after Tekkeköy in the Samsun Region. Here, during different time periods could have been used as an open air workshop or temporary shelters of nomadic communities. This newly discovered locality, has not only contributed to the quantity of known period localities in the Bafra Plain, but also has confirmed a dense demographical movement was witnessed.
Yasin Cemre DERİCİ & Erdal GÜRÇAL
Cedrus IX (2021) 21-35. DOI: 10.13113/CEDRUS.202102
Geliş Tarihi: 15.10.2020 | Kabul Tarihi: 03.12.2020
Öz & Abstract
Bu çalışmada, Gökçeada Uğurlu-Zeytinlik yerleşmesinde MÖ V. binyıla ait perdah bezemeli çanak çömlekler incelenmiştir. Toplam 74 parça ile 1 adet tümlenebilir kaba ait perdah bezemeli örnekler yerleşmenin batısındaki III. kültür katına ait bir bağlamda ve II. kültür katıyla ilişkili iki bağlamda ortaya çıkarılmıştır. Örneklerin yer aldığı bağlamlar göz önüne alındığında, yaklaşık MÖ 5000’lerde başlayan perdah bezeme geleneğinin MÖ 4300’lere kadar süreklilik gösterdiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, parçaların yoğun olarak ele geçtiği çukurlarda Kalkolitik Çağ boyunca Batı Anadolu ve Doğu Ege Adaları’nda yayılım gösteren çanak çömlek kültürüne ait karakteristik kap formları ile birlikte, Uğurlu’nun III. kültür katına ait kulakçıklı kapların bulunmuş olması, daha önceki çalışmalarda kültürel boşluk olarak tabir edilen MÖ 4900-4500 yılları arasında yerleşmenin kullanılmış olabileceğini göstermiştir. Uğurlu’da ele geçmiş perdah bezemeli örnekler stilistik açıdan bazı farklılıklar göstermesine rağmen Doğu Ege Adaları ve Batı Anadolu boyunca perdah bezemenin görüldüğü birçok yerleşme ile yakın benzerliklere sahiptir. Dolayısıyla Uğurlu yerleşiminin II. Kültür Katı içinde bölgesel bir kültürel etkileşim ile bağı olduğu söylenebilir.
This study examines the V. millenium B.C pattern-burnish decorated pottery from the settlement of Uğurlu-Zeytinlik on Gökçeada. A total of 74 sherds and 1 whole pot with pattern-burnished decoration were found in one context in Phase III and two other contexts related with Phase II, all from the western part of the mound. Based upon the contexts of recovery, it could be argued that the pattern-burnish decorated pottery tradition was in use at the site from ca. 5000 B.C to ca. 4300 B.C. The discovery of a large number of pattern-burnish decorated sherds along with eared-pots typical of the Phase III and other pottery types peculiar to the Chalcolithic of Western Anatolian sites and of the Eastern Aegean Islands in pits imply that Uğurlu might have also been inhabited between 4900-4500 B.C, a period which was previously regarded as a cultural lacuna at the site. Although there are a number of stylistical differences, pattern-burnish decorated pot sherds from Uğurlu have close parallels among the pottery repertoire of the sites of the Eastern Aegean Island and of Western Anatolian littoral. Ultimately, it can be argued that Phase II occupation at Uğurlu was also a part of large cultural interaction sphere that existed during this millennium.
Mehmet Ali YILMAZ & Emrullah KALKAN
Cedrus IX (2021) 37-63. DOI: 10.13113/CEDRUS.202103
Geliş Tarihi: 10.05.2021 | Kabul Tarihi: 17.06.2021
Öz & Abstract
A part of the archaeological material culture discovered during the Uşak Protohistoric Survey Project (UPDAP) were weaving tools. Although in the UPDAP weaving tools comprise the smallest number of finds, they represent a rich collection from the Bronze Age in Western Anatolia in terms of quantity and varieties of forms. During the surveys, a small number of complete tools were found in addition to mostly broken ones. These tools, archaeologically, demonstrate that textile production was one of the livelihood in prehistoric times. The history of weaving production, which probably began in the Paleolithic period, even predates production activities such as pottery and mining. The weaving tools from the UPDAP, are divided into two groups: loom weights and spindle whorls. While the loom weights are divided into three different categories belonging to crescent, disc-shaped, and pyramidal shapes, the spindle whorls are mainly double-conical and spherical in shape. They are mostly attributed to the Early and Middle Bronze Ages, according to relative dating made of the pottery and other finds, which were documented at the the same sites, as well as from the similarities they show with the weaving tools unearthed in excavated and well-dated Western Anatolian settlements.
Uşak Protohistorik Dönem Yüzey Araştırmaları Projesi’nde (UPDAP) bulunan arkeolojik materyal kültürün bir bölümünü dokumacılık aletleri oluşturmaktadır. UPDAP dokumacılık aletleri, diğer materyallare oranla en az buluntuyu oluşturmasına karşın, Batı Anadolu bölgesi Tunç Çağı için sayısal ve biçimsel açıdan zengin bir koleksiyonu temsil ettiği anlaşılmaktadır. Yüzey araştırmaları sırasında çoğunlukla kırık olarak bulunmuş olmalarının yanı sıra az sayıda da olsa tam aletler de bulunmuştur. Bu aletler tarihöncesi dönemlerde dokuma üretiminin başlıca geçim kaynaklarından olduğunu arkeolojik olarak kanıtlamaktadırlar. Muhtemelen Paleolitik Çağ’da başlayan dokuma üretiminin tarihi, çanak çömlek ve madencilik gibi üretim faaliyetlerinden daha eskiye gitmektedir. UPDAP dokumacılık aletleri tezgâh ağırlıkları ve ağırşaklar olarak iki ayrı grupta toplanmaktadır. Tezgâh ağırlıkları hilal, disk ve piramidal biçimli olarak üç farklı gruba ayrılmıştır. Ağırşaklar çiftkonik ve küresel biçimli olarak başlıca iki biçimdedir. Bulundukları höyüklerdeki çanak çömlekler ve diğer bulgulardan yapılan tarihleme çalışmalarına ve Batı Anadolu bölgesi yerleşimlerinin tarihleme sorunu olmayan in-situ tabakalarında ortaya çıkarılan dokuma aletleri ile gösterdikleri benzerliklere göre çoğunlukla Erken ve Orta Tunç Çağı’na tarihlenmektedirler.
Hazar KABA
Cedrus IX (2021) 65-93. DOI: 10.13113/CEDRUS.202104
Geliş Tarihi: 03.07.2020 | Kabul Tarihi: 06.11.2020
Öz & Abstract
Archaeological interest in the Cypriot necropoleis began in the late 19th century and has increased at a growing pace to the present day. As a result, there is a significant quantity of data related to Cypriot mortuary behaviour, which is referred to as the “Cypriot mortuary horizon” in this paper. However, studies of this so-called horizon have not been holistic, and some necropoleis have been consistently ignored by researchers. The necropolis of Soloi is one of these overlooked examples. This study aims to correct this oversight by focusing on the Cypro-Archaic (750-480 B.C.) necropolis of Soloi. Accordingly, the separately published results of the pre-1974 excavations are interpreted together with the unpublished data of the post-1974 rescue excavations. A comparison of the emerging picture with contemporary Cypriote necropoleis shows that Soloi was an essential component in the creation of the Cypriote mortuary horizon. The similarities it displays in tomb typologies and inventories, and, most importantly, to certain funerary behaviours identified elsewhere on Cyprus enables a better understanding of the pan-island mortuary world.
Fuat DURMUŞ
Cedrus IX (2021) 93-107. DOI: 10.13113/CEDRUS.202105
Geliş Tarihi: 17.03.2021 | Kabul Tarihi: 18.05.2021
Öz & Abstract
Bu makale, Muğla ili, Fethiye ilçesi, Patlangıç Mahallesi, Karapınar mevkisinde tespit edilen, Arkaik ve Erken Klasik Dönem’de inşa edildiği düşünülen, Batı Lykia Bölgesi’nin bilinen en eski mezar tipolojisinin son keşiflerinden olan 13 tümülüs, 2 basit mezar ve bir adet teras mezarı konu almaktadır. İncelemelerimiz kapsamında, Karapınar Nekropolisi’nin mezar tipolojisi belirlenmeye çalışılmış, bu mezarların çeşitli türevleri arasındaki tipolojik özellikleri irdelenmiş, Lykia Bölgesi taş tümülüslerinin analojik karşılaştırılması yapılmaya çalışılmıştır. Karapınar Nekropolisi’nde 3 farklı mezar tipi belirlenmiştir. 1. Tip mezarlar, anıtsallığın ön planda tutulduğu, irili, ufaklı poligonal taşlardan bir bordürle çevrilmiş tümülüslerdir. 2. Tip mezarlar, ana kaya zeminindeki doğal boşluklara ya da ana kaya zeminine kısmen açılmış veya bir bölümü kesme taşlarla örülmüş, dikdörtgen formda, farklı derinliklerdeki defin yerlerinin taş levhalarla kapatılmasıyla oluşturulmuş, yaşayanlara yönelik belirteçleri daha zayıf olan basit mezarlardır. 3. Tip mezarlar ise bulundukları yamaçların eş yükselti eğrileri boyunca kademelenmiş, dikdörtgen planlı bir çevirme duvarı ile mezar odalarından oluşmaktadır. Karapınar Nekropolisi araştırmalarımızla Lykia ölü gömme geleneğinin kronolojik gelişmesine, inşa tekniği ve yerleşim örüntüsüne yeni bir veri sunmak ve konu hakkındaki bilgilere katkıda bulunmak hedeflemiştir.
This article concerns the 13 Tumuli, 2 Simple Tombs and one Terrace Tomb, which are the latest discoveries of the oldest known tomb typology of the Western Lycian Region and are thought to have been constructed in the Archaic and Early Classical Period. These have been identified in the Karapınar location of the Patlangıç district of Fethiye county within Muğla Province. Within the scope of our investigations an attempt was made to determine the tomb typology of the Karapınar Necropolis, the typological features of these tombs were examined and an analogical comparison of the stone tumuli of the Lycian Region was undertaken. In the Karapınar Necropolis, 3 different types of graves were determined. Type 1 tombs are tumuli surrounded by a border of large and small polygonal stones in which monumentality is prioritized. Type 2 tombs are simple graves that were partially opened into the natural cavities in the bedrock or in the bedrock floor and with some of them constructed from dressed stones, rectangular in form, built by covering the burial places of different depths with stone slabs, and which provide weaker markers for the inhabitants. Type 3 tombs consist of a rectangular-planned surrounding wall and grave chambers that are graded along the contours of the slopes on which they are found. Through our research on the Karapınar Necropolis new data concerning the chronological development of the Lycian burial tradition, construction techniques and settlement patterns makes a contribution to the information concerning these subjects.
Üftade MUŞKARA & Sezgin BAKIRDERE & Numan TUNA & Osman Yavuz ATAMAN
Cedrus IX (2021) 109-129. DOI: 10.13113/CEDRUS.202106
Geliş Tarihi: 01.02.2021 | Kabul Tarihi: 27.03.2021
Öz & Abstract
Eighty-five limestone figurines found in the archaic sanctuary of Apollon within the territory of Knidos, near the modern Emecik village of Datça were investigated by means of ICP-OES and ICP-MS techniques. The aim of this study was to determine the provenance of the raw materials of the figurines from Emecik. Geological reference samples collected from the Datça peninsula and Cyprus were investigated as the possible origin. Micropaleontologic analysis by thin sections was applied to identify planktonic foraminiferal species in the samples. Based upon REEs and trace element contents, Emecik figurines are characterized into Group 1 and Group 2. The raw material of the Group 1 figurines has been identified as local. The geochemical composition of Group 2 showed high similarity with examples collected at outcrops from the Pakhna formation in Cyprus, although they exhibit minor variations. Our data suggest that in parallel with the pre-dominance of the Cypriote source, simultaneous or asynchronous use of the local limestone type was evident in Emecik. This result can imply different connections and of itinerant sculptor routes from the Datça Peninsula to the other regions.
Emecik-Datça’da bulunan Arkaik Dönem’e tarihlendirilen Apollon kutsal alanında yapılan çalışmalarda ele geçen 85 adet kireçtaşı heykelcik ICP-OES ve ICP-MS teknikleri ile analiz edilmiştir. Hammadde kaynağını bulmaya yönelik olarak yapılan çalışmada olası kaynak olarak Kıbrıs’tan ve Datça yarımadasındaki oluşumlardan jeolojik örnekler toplanmıştır. Örneklerin incekesitleri üzerinde yapılan mikro paleontolojik inceleme hammadde kaynağı olan kireçtaşının planktonik formiferal içeriğe sahip olduğunu göstermiştir. Nadir toprak elementleri ve diğer eser element analizlerine göre, 85 heykelcik Grup 1 ve Grup 2 olarak ikiye ayrılmıştır. Grup 1 olarak sınıflandırılan heykelciklerin yerel üretim olduğu anlaşılmaktadır. Grup 2’de yer alan heykelciklerin jeokimyasal özellikleri ise Kıbrıs’ta Pakhna formasyonundan alınan jeolojik örneklerle uyumludur. Böylelikle çalışmada elde edilen veriler, Kıbrıs kökenli hammadde ile yapılan heykelciklerin yanı sıra az sayıda da olsa eş-zamanlı olarak ya da ilk ithal örneklerden sonra Emecik’te yerel üretim olduğunu kanıtlamaktadır. Bu bulgu Arkaik Dönem içinde önemli bir yere sahip kireçtaşı heykelcikler için ilk kez Kıbrıs dışında bir yerel üretim olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Dareios’un İskit Seferi: Nedeni, Tarihi ve Süreci Üzerine Bir Değerlendirme
Dareios’ Scythian Expedition: An Evaluation of the Reason, History and Process
Dareios’ Scythian Expedition: An Evaluation of the Reason, History and Process
Mehmet Ali KAYA & Aytun YAZGI
Cedrus IX (2021) 131-150. DOI: 10.13113/CEDRUS.202107
Geliş Tarihi: 30.05.2020 | Kabul Tarihi: 28.01.2021
Öz & Abstract
Pers Büyük Kralı I. Dareios tahta çıktığında (MÖ 522) Yakındoğu uygarlıklarının tümü önceki Pers kralları tarafından Pers imparatorluğunun sınırlarına dâhil edilmişti. Dareios iktidarının ilk yıllarını imparatorluk topraklarında çıkan isyanları bastırmak için harcadı. Ancak Pers hakimiyeti henüz Avrupa’ya taşınmamıştı. Geniş imparatorluk topraklarından büyük bir ordu topladı. İskit ülkesine giden güzergahın üzerindeki topraklarda yaşayan Thrak kabilelerini bazen diplomasi ile bazen de güç kullanarak boyun eğdirdi. Pers kralı I. Dareios’un İskit Seferi, Pers hakimiyetini Avrupa’ya taşımayı hedefleyen ilk askeri sefer oldu. Ordusunu Bosporos’ta kurdurduğu gemi-köprü üzerinden Asya’dan Avrupa’ya geçiren Pers kralı I. Dareios, Istros Nehri’ni, İonia, Aiolis ve Hellespontos kıyılarında hüküm süren tiranların yönetimindeki Hellenler tarafından inşa edilen gemi-köprü üzerinden geçerek İskit ülkesine girdi. İki ay kaldığı İskit ülkesinde bir askeri başarı elde edemedi ve geri dönmek zorunda kaldı. Onun bu seferi; nedeni, tarihi, amacı, süreci ve sonucu da dahil pek çok bakımdan sorunludur. Bu makalenin amacı, seferinin sorunlu yönlerine dikkat çekerek bunlar üzerine değerlendirme yapmaktır.
When the Great Persian King Dareios I ascended the throne (522 B.C.), all of the Near East civilizations were included within the borders of the Persian empire by the previous Persian kings. Dareios spent the first years of his rule in suppressing the revolts that took place within the territory of the empire. However, there was not yet Persian dominion in Europe. He gathered a great army from the vast imperial territory. Thracian tribes living in the lands on the route to Scythia were subjugated sometimes through diplomacy and sometimes by force. The Scythian campaign of Darius become the first military expedition which took Persian dominion into Europe. Darius, with his army crossed over to Europe at the Bosphorus Straits using a pontoon bridge. He entered the Scythian country by crossing the Istros River over another the pontoon bridge built by the Hellens under the rule of the tyrants, which ruled the Ionian, Aiolis and Hellespontine coasts. He had no military success in the Scythian country, where he stayed for two months, and he had to return, without obtaining any success and he had to leave Scythian territory returning to Asia. However, this campaign of Darius was problematic from many perspectives, including its aim, history, success, and results. The aim of this paper is to present an evaluation of this expedition, its aims and its troubles.
Serhat FOÇA & Mesut Mert YENİŞEHİRLİ
Cedrus IX (2021) 151-167. DOI: 10.13113/CEDRUS.202108
Geliş Tarihi: 15.01.2021 | Kabul Tarihi: 11.02.2021
Öz & Abstract
Bu çalışmada, Kyme kentinin güneyinde yer alan ve Güney Nekropolisi’ni oluşturan mezarlık alanlardan biri olan Batı Liman Nekropolisi’nde bulunan bir çocuk mezarı buluntularıyla birlikte incelenmiştir. Söz konusu çocuk mezarı, İzmir Müze Müdürlüğü tarafından 2011 yılında yapılan çalışmalarda, Batı Liman 1205 Parsel olarak adlandırılan alanda bulunmuştur. Değerlendirilen mezar, bugüne değin birden fazla alanda ortaya çıkarılan Kyme Nekropolisleri’ndeki çocuk gömüleri üzerine yeni veriler ortaya koymaktadır. Bulunduğu nekropolis içerisindeki mezar tipleriyle karşılaştırıldığında mezar için farklı bir tip uygulanmıştır. Mezarın içerisine bırakılan, pişmiş topraktan üretilmiş çıngırak ve hayvan figürinleri (horoz, koç, domuz) mezar konteksti olarak değerlendirilmiş, mezar buluntuları tipolojik olarak ele alınmıştır. Buluntular, bölge çevresindeki benzer örnekler ile karşılaştırılarak tarihlendirilmiştir. Özellikle bu hediyelerin niçin bırakıldığına dair her bir figürinin sembolik, kültürel ve sosyolojik açıdan incelenmesine çalışılmış, anlamsal açıdan bir çerçeve içerisine oturtulması amaçlanmıştır. Genel olarak MÖ V. yüzyıl içerisine tarihlendirilen mezar hediyeleri Kyme’nin koro-plastik literatürüne ve kentteki çocuk gömüleri üzerine yeni katkılar sunmaktadır.
This study examines the child’s tomb and the finds from the tomb that was unearthed in the Bati Liman Necropolis, one of the cemeteries forming the Southern Necropolis lying to the south of the city of Cyme. The excavation of the child tomb was conducted by Izmir Museum in 2011 in the Bati Liman 1205 plot. This grave reveals new data on child burials in the Cyme Necropoleis. In addition, the tomb type used for this burial is different from the other tombs unearthed in the same necropolis, which makes this tomb unique. The rattle and animal figures (rooster, ram, pig) made from terracotta offered in the grave were evaluated as the context of the tomb and the grave goods were handled typologically. The finds were dated by comparison with similar examples in the region. Particularly each figure was examined symbolically, culturally and sociologically, trying to clarify the reasons why these particular gifts were offered, with the objective of placing them in a semantic framework. Overall, the grave gifts dated to the fifth century B.C. provide new contributions to both Cyme’s coroplastic literature and to the child burial customs of the city.
Engin KEKEÇ
Cedrus IX (2021) 169-195. DOI: 10.13113/CEDRUS.202109
Geliş Tarihi: 22.09.2020 | Kabul Tarihi: 22.03.2021
Öz & Abstract
Özellikle son 50 yılda antik Trakya ve Makedonya bölgelerinde açığa çıkarılan tümülüs tipi mezarlar, antikçağ resim sanatının daha iyi anlaşılması açısından fresklere olan merakı tetiklemiştir. Bu iki bölgede bulunan mezar fresklerini kapsayan çalışma sonucunda, resim tekniği ve ikonografik özellikleri açısından bölgelerin kendi içinde ve birbirleriyle olan benzerliklerinin ve farklılıklarının anlaşılması amaçlanmıştır. Ayrıca, mezarlardaki buluntulardan ve yazılı kaynaklardan da faydalanılarak toplulukların sosyokültürel yapısına ilişkin çıkarımlar yapılmıştır. Çalışma kapsamında freskler, figür içerip içermediklerine göre iki ana gruba ayrılmıştır. Her iki bölgedeki resimlerin de hem figür içerenlerinin hem de içermeyenlerinin benzer tasarım şemalarına sahip oldukları ve üst üste yatay bant sıralarından oluştukları anlaşılmıştır. MÖ V. yüzyılın ilk yarısı ile MS I. yüzyılın ortasına tarihlendirilen Trakya’daki mezarlarda; av sahneleri, cenaze yemeği, cenaze oyunları, askeri müzakere, taçlandırma, savaş dansı ve mücadele sahneleri işlenmiştir. En erkeni MÖ 340 civarına ve en geç olanı MÖ II. yüzyıl ortalarına tarihlendirilen Makedonya’daki mezarlarda ise avlar, cenaze oyunları, taçlandırma, trophe, Persephone’nin kaçırılması, yargılama (öbür dünyaya geçiş), filozoflar toplantısı ve kralî symposion işlenmiştir. Her iki bölgede de MÖ IV. yüzyılın ikinci yarısı ile MÖ III. yüzyılda yoğunlaşan mezar freskleri, Hellenistik Dönem’le birlikte geliştirilen yeni konuların tasvir edilmesi ve modern resim sanatındaki bazı tekniklerin en erken örneklerini içermesi açısından önem arz etmektedir.
In particular over the past 50 years, the tumulus-type tombs unearthed in ancient Thrace and Macedonia have generated interest in frescoes in terms of understanding the art of antiquity. As a result of the study of the tomb paintings in the two neighbouring regions, with the aim of understanding in terms of painting techniques and iconographic features, both the similarities and differences in these regions and between each other. Furthermore; inferences are drawn the tomb finds and written sources relating to the sociocultural structure of the communities. Frescoes within the scope of this work are divided into two main groups according to whether they are figural or not. It is understood that the tombs in both regions, containing figures or not, have similar design schemes consisting of horizontal bands on top of each other. In the tombs in Thrace, dating from the middle of the first half of the Vth century B.C. to the middle of the Ist century A.D.; hunting scenes, the funeral dinner, funeral games, crowning, war dance and fighting scenes were depicted. In the Macedonian graves, the earliest of which is dated to around 340 B.C., the latest to the middle of the IInd century B.C.; the subjects depicted were of hunting, funeral games, crowning, trophe, the kidnapping of Persephone, judgement (transition to the afterlife), philosophers’ meeting and royal symposia. The burial frescoes, which are concentrated in the second half of the IVth century B.C. and the IIIrd century B.C. in both regions, are important for depicting new subjects developed in the Hellenistic Period and they include the earliest examples of some techniques that are employed in modern painting.
Filiz CLUZEAU
Cedrus IX (2021) 197-218. DOI: 10.13113/CEDRUS.202110
Geliş Tarihi: 27.02.2021 | Kabul Tarihi: 15.03.2021
Öz & Abstract
Antikçağda Hellen kadını denince akla ilk olarak Klasik Dönem Hellen dünyasının kültür merkezi olarak günümüze en çok kaynağın ve antikçağ yorumunun ulaşmasını sağlayan Atina’nın üst sınıftan kadınları gelir. Bununla birlikte, kadın yaşamının oikos’la (ev) sınırlandırıldığı bu ilk görüntü erkek yazarlar tarafından idealize edilmiştir ve Atina’da bile tüm kadınları temsil etmez. Atina kaynaklarının birçok başka kente ve döneme oranla çokluğu, araştırmacıları çoğu zaman Atinalı kadınlara odaklanmaya yöneltse de Hellen kadınlarının tümünün tek bir polis ve dönem üzerinden değerlendirilemeyeceği açıktır. Örneğin Karia, konuyla ilgili daha az edebî ve epigrafik kaynak kalmasına rağmen, kadınların yalnızca oikos dışındaki yaşamlarını değil, Hellen dünyasının başka yerlerinde olduğundan çok daha fazla güç kazandıklarını gösteren oldukça dikkat çekici bir bölgedir. Bu çalışmada amaç, Karia’da kadınların kamusal rollerinin artmasını etkileyen tüm olası unsurları incelemektir. Bu amaçla çalışma, kamuya kendini kadın üyeleri ile bir bütün olarak sunan Hekatomnos hanedanı ile başlatılmaktadır. Daha sonra Hellenistik Dönem’de kadınların az sayıdaki hayırseverlik faaliyetleri ele alınacak; son olarak ise Roma İmparatorluk politikası ile Karialı seçkin ailelerin hayırseverlik politikasının kadınların kamu alanındaki rolünün artışına etkisi tartışılacaktır.
When one thinks of ancient Greek women, the first image that comes to mind is that of the upper class women of Athens, the cultural center of the Greek world in the classical period, from where the vast majority of the sources and the ancient opinions have survived today. However, this immediate image of Athenian women’s lives being restricted to the oikos was idealized by male authors and does not portray all women even within Athens. Although the richness of Athenian sources in comparison to many other cities and periods has often tempted researchers to focus on Athenian women, it is clear that all Greek women cannot be considered in a single polis and period. Karia, for instance, is a pretty remarkable region by showing that women’s lives not only extended beyond the oikos (home), but also they gained more power than elsewhere in the Greek World, although fewer literary and epigraphic evidence has remained about them. The purpose of this study is to examine all the possible factors that affect the increase of public roles of women in Karia. Therefore, the paper begins with the Hekatomnid dynasty, which presents itself to the public as a whole, including its female members. Then, a small number of women’s euergetic activities in the Hellenistic period will be examined. Finally, the influence of the Roman imperial policy and euergetic politics of Carian elit families on the increasing role of women in the public sphere will be discussed.
Mehmet GÜRBÜZER
Cedrus IX (2021) 219-249. DOI: 10.13113/CEDRUS.202111
Geliş Tarihi: 20.10.2020 | Kabul Tarihi: 18.01.2021
Öz & Abstract
Karia Khersonesos’undaki Rhodos demelerinden biri olan Amos antik kenti günümüzde Marmaris’in 20 km güneybatısındaki Asarcık burnunun üzerinde yer almaktadır. 102 m yüksekliğindeki yarımada, kuzeyden ve güneyden iki koy ile çevrelenmiştir. Müstahkem bir tepe yerleşimi olan Amos surlardan, kulelerden ve şehir kapılarından oluşan güçlü bir savunma sistemine sahiptir. Bununla birlikte, tiyatro ve küçük bir tapınak kentin en iyi bilinen yapılarındandır. Amos tarihine yönelik oldukça sınırlı veri bulunmaktadır. Arkeolojik bulgular kent tarihinin MÖ VI. yüzyıla kadar geriye gittiğini ortaya koymaktadır. Kent, Hellenistik dönemde Lindos’un demesi olarak Rhodos Peraia’sının bir parçası olmuştur. Amos ve çevresinde ele geçen kira sözleşmeleri sayesinde bu dönem boyunca Amos’un bereketli topraklarını kiraladığı bilinmektedir. Kent planına bakıldığında bir tepe üzerinde yükselen ana yerleşim surlar ve kuleler ile güçlendirilmiştir. Surlarda polygonal ve rektagonal duvar örgülerinin bir arada kullanıldığı görülmektedir. Tapınak ve tiyatro gibi kamu binaları kentin akropolisinde yer almaktadır. Amos, Birleşik Peraia’daki dört tiyatrodan birine sahiptir. Akropolis terasında, tiyatronun hemen batısı bir kutsal alana ev sahipliği yapmaktadır. Bu çalışma ile kent tarihi, kent yerleşimi ve mimari yapılarına dair yeni bulgular ve önerilerin ileri sürülmesi amaçlanmaktadır.
One of the Rhodian demes in the Karian Chersonesos, Amos is located on a promontory called Asarcık, lies almost 20 km southwest of Physkos, modern Marmaris. This headland 102 m high, projected eastwards and jutting out between two bays to the north and the south. As a fortified settlement on a hill, Amos has a strong defense system consisting of ramparts, towers, and gates. The theatre and the small temple are the best-known buildings of the city. Information about the history of Amos is very limited. Archaeological evidence shows the history of the city dates back to the VIth century B.C. The city became a part of the Rhodian Peraea as a Lindian deme during the Hellenistic period. It is known that the fertile lands of Amos were leased throughout the period by the lease agreements which were found at Amos and in its vicinity. Amos displays the characteristics of a Hellenistic settlement. Concerning the layout, the city on the hill was enclosed by a fortification and towers. The city walls employed irregular ashlar masonry with a combination of polygonal and rectangular blocks. The public buildings of the settlement such as the theatre and the temple are situated on the acropolis. Amos has one of the four theatre in the incorporated Peraea. Just to the west of the theatre, the acropolis terrace houses a sanctuary. The main goal of this study is to present new evidence and finds regarding the history of the city, the settlement and its architecture.
Elif YAVUZ
Cedrus IX (2021) 251-262. DOI: 10.13113/CEDRUS.202112
Geliş Tarihi: 29.03.2021 | Kabul Tarihi: 06.04.2021
Öz & Abstract
Erzurum’un yaklaşık 14 km kuzeyinde yer alan İkiztepeler Tümülüsleri, Gülpınar ve Kırmızıtaş mahalleleri arasında 34 dönümlük bir araziye konumlanan beş adet tümülüsten oluşmaktadır. 1965 yılında beş adet tümülüsün üçünde Hamit Z. Koşay ve Herman Vary tarafından kazı çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Kazısı gerçekleştirilen I, IV ve V numaralı tümülüsler, bölge tarihi için önemli veriler sunmaktadır. İncelenen kazı raporlarında, özellikle IV numaralı tümülüsün mimari özellikleri ve mezar buluntuları ile nitelikli verilere sahip olduğu görülmektedir. Koşay ve Vary’nin çalışmalarında kabaca Hellenistik Dönem içerisinde değerlendirilen tümülüsler; araştırmamız kapsamında yeniden incelenen IV numaralı tümülüs ve buluntuları özelinde daha belirli bir zaman aralığına tarihlendirilmiştir. Çalışmanın, Hellenistik dönemi hakkında görece az bilgiye sahip olunan Erzurum ve çevresinin tarihine ışık tutması ve gelecekte yapılacak daha kapsamlı çalışmalar adına veri sağlaması beklenmektedir.
The İkiztepeler Tumuli, located approximately 14 km north of Erzurum, consist of five tumuli, located in a 34 acre area of land between the Gülpınar and Kırmızıtaş neighborhoods. Three of the five tumuli excavations were carried out in 1965 by Hamid Z. Herman Vary Kosay. Number I, IV and V tumuli excavated provide important data for the history of the region. In the excavation reports examined, it is seen that in particular Tumuli IV has important data with its architectural features and tomb finds. The tumuli were superficially evaluated in the studies of Koşay and Vary, as belonging to a Hellenistic Period context. Tumulus IV and its tomb finds, which were re-examined within the scope of this research, are here dated to a more specific time period. This paper aims to shed light on the history of Erzurum and its environs, where relatively little information is available concerning its Hellenistic past and to provide data for more comprehensive studies to be carried out in the future.
Mesut CEYLAN
Cedrus IX (2021) 263-272. DOI: 10.13113/CEDRUS.202113
Geliş Tarihi: 13.01.2021 | Kabul Tarihi: 10.05.2021
Öz & Abstract
Bu çalışma, Erzurum Arkeoloji Müzesi koleksiyonuna satın alma ve müsadere (mahkeme) yoluyla kaydedilen beş farklı Kappadokia kralına ait toplam 16 gümüş sikkeden oluşmaktadır. İlk kez bir bütün olarak değerlendirilen sikkeler, Simonetta’nın oluşturduğu kataloğa göre kronolojik olarak tarihlendirilerek tanımlanmıştır. Erzurum Arkeoloji Müzesi’ndeki Kappadokia Krallığı sikkeleri, envanterdeki diğer sikkelere oranla az sayıda temsil edilmektedir. Ancak yapılan bu çalışma, ülkemizdeki farklı müzelerde yapılacak benzer çalışmalar ve define buluntularıyla elde edilen verilerin karşılaştırılması ve değerlendirilmesine katkı sağlaması açısından önemdir. Yapılan incelemelere göre, V. Ariarathes’e ait olan Kat. No. 1’deki sikkenin, kralın daha önceki yıllarda yapılan darplarından ayrılan üslubu ve tanımsız lejant yapısı ile 3. yılında “barbar tarzda” basılan sikkelerinden olduğu tespit edilmiştir. VII. Ariarathes’e ait olan Kat. No. 2’deki sikke kralın 11. veya 12. yıllarında, Kat. No. 3’deki IX. Ariarathes sikkesi ise, kralın 12. yılında darp edilmiştir. Katalogda 4-9 numarada temsil edilen I. Ariobarzanes sikkeleri ise, kralın 27. (Kat. No. 4), 28. (Kat. No. 5- 6) ve 29. (Kat. No. 7-8) yıllarında basılmıştır. I. Ariobarzanes’e ait Kat. No. 9’daki sikkenin kaçıncı yılda basıldığı belirsizdir. Kat. No. 10-14’deki III. Ariobarzanes sikkeleri kralın 9. yılında, Kat. No. 15’deki sikkesi 11. yılında darp edilmiştir. III. Ariobarzanes’ ait 16 katalog numaralı son sikkenin ise basım yılı belirsizdir.
This study consists of a total of 16 silver coins of five different Cappadocian Kings, which were registered in the collection of Erzurum Archaeology Museum through purchase and confiscation (court). The coins, which were evaluated as a group for the first time, were identified chronologically, dated according to the catalogue created by Simonetta. The coins of the Cappadocian Kingdom in the Erzurum Archaeology Museum are less well represented than other coins in the inventory. However, this study is important in terms of contributing to the comparison and evaluation of data obtained from similar studies and hoard finds in different museums in Turkey. From this research, it was determined that the coin, Cat. No. 1 belonging to Ariarathes V was one of the coins minted in “barbarian style” in his 3rd regnal year with its style and undefined legend structure that differed from the mints of the king in previous years. The coin, Cat. No. 2, belonging to Ariarathes VII, was minted in his 11th or 12th regnal year, and the coin belonging to Ariarathes IX in the catalogue, No. 3 was minted in his 12th regnal year. The coins of Ariobarzanes I, represented in the catalogue Nos. 4-9, were minted in his 27th (Cat. No. 4), 28th (Cat. Nos. 5, 6) and 29th (Cat. Nos. 7, 8) regnal years. It is unclear in what year the coin Cat. No. 9 belonging to Ariobarzanes I was minted. The coins of Ariobarzanes III, Cat. Nos. 10-14 were minted in his 9th regnal year, and coin Cat. No. 15 in his 11th regnal year.
Nurgül SARAÇOĞLU
Cedrus IX (2021) 273-282. DOI: 10.13113/CEDRUS.202114
Geliş Tarihi: 04.03.2021 | Kabul Tarihi: 11.06.2021
Öz & Abstract
Makalede Hellenistik Dönem’de kent avukatlığı konusuna odaklanılmaktadır. Modern literatürde kent avukatları hakkında kapsamlı bir çalışma bulunmamaktadır. Yapılan çalışmalar çoğunlukla kentler arasındaki sorunlara odaklanmaktadır. Kent avukatlığı konusunu açıklayabilmek için Hellenistik Dönem’de kentler arasında görülmüş dava metinleri incelenmiştir. Öncelikle kent avukatlığı kavramının üzerinde durularak, kent avukatlarını tanımlamak için kullanılan çeşitli terimler açıklanmaktadır. Kent avukatları Hellenistik Dönem’de syndikos, ekdikos, proegoros, synegoros ve prodikos gibi ifadelerle anılmaktadırlar. Özünde hepsinin anlamı “bir şeyi ya da birini savunmak” olsa da bu çalışmada görev alanlarına göre sahip oldukları farklar açıklanmaktadır. Hellenistik Dönem’de kentler aralarında gelişen sorunları savaşla çözme yolundan uzaklaşıp, bunları üçüncü bir kent ya da şahsın hakemliğinde hukuk yoluyla çözmeye odaklanmaktadır. Dolayısıyla kent avukatlığı görevi bu kentlerde önemli bir konuma gelmiştir. Yazıtlar incelendiğinde söz konusu kişilerin sadece kendi kentlerini değil, bazen profesyonelce davranıp diğer kentleri de savundukları anlaşılmaktadır. Hellenistik Dönem’de, daha önceki dönemlerde de olduğu gibi, kentler arasında çoğunlukla arazi/sınır sorunlarına rastlanılmaktadır. Ancak bu makalede kentler arasındaki borç sorununu konu edinen Kos ve Kalymna kentleri arasındaki bir davaya yer verilmektedir. Knidos kenti bu iki kent arasında hakemlik yapmıştır. Ayrıca tahkim davalarından yola çıkarak Hellenistik Dönem’de uluslararası ilişkilerin nasıl olduğuna değinilmektedir.
This article focusses upon city advocacy in the Hellenistic period. There are no comprehensive studies on city lawyers in the modern literature. Studies mostly focus upon the problems between cities. In order to offer an explanation of city advocacy, case texts between cities in the Hellenistic Period were examined. Firstly, the concept of city advocacy is investigated with the various terms employed to define city lawyers. In the Hellenistic Period city lawyers were referred to by the words: syndikos, ekdikos, proegoros, synegoros, and, prodikos. Although in essence they all mean “defending something or someone”, their differences according to their field of duty are explained. In the Hellenistic Period, cities move away from solving problems between them through war and focus upon solving their problems through law with the arbitration of a third city or person. In consequence, the duty of the city lawyer reached an important position. When the inscriptions are examined, it is understood that these advocates not only defended their own cities, but also professionally defended other cities. In the Hellenistic Period, mostly land / border problems are encountered between cities. However, this article includes the case between the cities of Kos and Kalymna, which concerns a debt problem between these cities. The city of Knidos was the referee between these two cities. In addition, starting with arbitration cases, mention is made of international relations in the Hellenistic Period.
Muzaffer DEMİR
Cedrus IX (2021) 283-302. DOI: 10.13113/CEDRUS.202115
Geliş Tarihi: 30.04.2021 | Kabul Tarihi: 02.06.2021
Öz & Abstract
Bu çalışma, bazı Roma vatandaşlarının genel olarak “Catilina Komplosu” olarak adlandırılan, MÖ 63’te Roma’da iktidarı ele geçirmeye yönelik başarısız girişimini yeniden gözden geçirmektedir. Romalı iki yazar, M. Tullius Cicero ve C. Sallustius Crispus, meydana gelen olaylarla aynı dönemde yaşadıklarından komplo süreci ve iktidarı ele geçirmek isteyen katılımcılar hakkında ayrıntılı eserler yazmışlardır. Komploya katılanlar bir yandan Roma içinde cinayet ve kundaklamalara başvururken, diğer yandan da Kuzey Etruria’da, planlanan bir zamanda Roma’ya saldıracak bir ordu oluşturmaya başlamışlardır. Konuyla ilgili kaynaklarda komplonun yükü, soylu bir ailenin ahlaksız ve borçlu çocuğu olarak nitelendirilen Catilina’nın liderliği üzerine atılmaktadır. Bize göre, Catilina dışında destek veren pek çok Romalının rolleri de dahil olmak üzere komplonun, çeşitli açılardan açıklanması gerekmektedir. Catilina başta olmak üzere Cicero’nun düşmanı olan liderlerin günah keçisi yapıldıkları ve aslında onların olayların belli bir aşamasından sonra komploya (coniuratio) ve ardından askeri harekata (bellum) zorlandıkları anlaşılmaktadır.
This article reconsiders the failed attempt by some Roman citizens to gain power in Rome in 63 B.C., which is generally termed the “Catilinarian Conspiracy”. Two Roman authors, M. Tullius Cicero and C. Sallustius Crispus, were contemporary with the events taking place in and around that year and they wrote detailed accounts concerning the duration of conspiracy as well as its participants who intended to obtain power through the use of force. The participants in the conspiracy on the one hand resorted to murders and arson inside the city of Rome and on the other, began to form an army in northern Etruria, by means of which they would attack Rome at the time planned. In the relevant sources, the burden of the conspiracy is thrown upon the leadership of Catiline who is described as a debauched, and indebted, scion of a noble family. In fact the conspiracy requires explanation from various points of view, including the roles of the other participants distinct from Catiline. This article puts forward the understanding of these events, suggesting primarily that Catiline and the leaders, who were the enemies of Cicero, were after a certain point of time during the course of events made a scapegoat and that they were actually forced to undertake this conspiracy (coniuratio) and to resort to the consequent military action (bellum).
Öğül Emre ÖNCÜ
Cedrus IX (2021) 303-321. DOI: 10.13113/CEDRUS.202116
Geliş Tarihi: 29.03.2021 | Kabul Tarihi: 05.05.2021
Öz & Abstract
Lykia Olympos’unda bir süredir kentin kuzey yakasına odaklanılmış kazı ve araştırmalar sürdürülmektedir. Bu çalışmalar Roma Dönemi’nde kentin en kapsamlı inşa programlarından birinin yaşandığı tapınak ve çevresinde yoğunlaşmıştır. Ortaya çıkan bulgular, Olympos Kuzey Kent olarak isimlendirilen, kentin Olympos Çayı’nın kuzeyinde kalan yakasında, Roma Dönemi’nde yaşanan imar programı konusunda yeni bakış açıları geliştirmek için cesaret vericidir. İmar programı şeklinde vurgulu bir tanımlama için teşvik edici verileri bilim dünyasıyla paylaşırken, kent öğelerini tekil olarak ele almaktan ziyade, bütüncül biçimde birbirleriyle ilişkilerine kent planı üzerinde bakış sunmak bu makalenin omurgasını oluşturmaktadır. Konuyla ilgili bazı araştırma sonuçları bu yazıda ilk kez bilim dünyasıyla paylaşılacağından, içeriği etkileyen bazı noktalarda ihtiyaç duyulduğu kadar yapıların işlev ve tanımları üzerine değerlendirmeler de yapılmaya çalışılacaktır. Araştırma yöntemimiz büyük oranda kazılar sonucu ortaya çıkan buluntuların belgelenmesiyle elde edilen verilerin değerlendirilmesi şeklindedir. Bunun yanında kentte yaklaşık 20 yıldır süren çalışmalar sonucu elde edilen ve yayınlanan pek çok bilgi de değerlendirmeye dâhil edilecektir. Yazımızın ulaşmayı hedeflediği sonuç, Olympos Kuzey Kent’in Roma Dönemi imarı konusunda bir tez ortaya koymaktır. Bunun yanında kentin bu bölümünün Roma Dönemi öncesindeki durumu hakkında bazı sorular da, bilim dünyasında yeni bakış açıları geliştirebileceği ve Olympos araştırmalarının geleceğine katkı sağlayacağı için makalemizin sonunda ortaya koyulacaktır.
Excavations and research focused on the northern side of the city has been ongoing for some time in Lycian Olympos. Concentrated on the temple and its surroundings, where one of the most comprehensive construction programs of the city was carried out during the Roman Period, subject studies yielded finds that are promising for the development of new perspectives on the reconstruction program of the Roman Period to the northern part of the Olympos Stream, termed the Olympos Northern District. While sharing the incentive data regarding a strong claim such as the ‘zoning program’, presenting a holistic view on the urban plan rather than addressing the elements of the city individually, forms the backbone of this article. Taking into account the fact that some research results on the subject are published here for the first time, evaluations are conducted on the functions and definitions of the structures at some points affecting the content. The research method principally consists of evaluating the data obtained by documenting the finds revealed as a result of these excavations. Further, numerous data gathered as a result of work conducted over a 20-year period, is included. This article presents a thesis concerning the Roman Period development of the Olympos Northern District. In addition, certain questions are raised at the end of this article concerning the situation of this part of the city prior to the Roman Period, as it may enable the development of new perspectives and contribute to future research at Olympos.
Ferhan BÜYÜKYÖRÜK
Cedrus IX (2021) 323-362. DOI: 10.13113/CEDRUS.202117
Geliş Tarihi: 23.02.2021 | Kabul Tarihi: 05.06.2021
Öz & Abstract
Pisidia Antiokheia’sı, Seleukos kralı I. Seleukos veya oğlu I. Antiokhos tarafından kurulmuştur. Asıl önemini Roma İmparatoru Augustus tarafından yaklaşık MÖ 25 yılında “Colonia Caesarea Antiochia” adıyla kolonize edilmesinden sonra kazanmıştır. Antiokheia’da sikke basımı, MÖ II ve I. yüzyıla tarihlendirilen Hellenistik Dönem otonom sikkeleriyle başlamış ve Claudius II Gothicus dönemine kadar devam etmiştir. Antalya Müzesi Sikke Koleksiyonu’nda bulunan 141 adet Pisidia Antiokheia sikkesi öncelikle “Hellenistik Dönem” ve “Roma Dönemi Koloni Sikkeleri” olmak üzere iki grupta değerlendirilmiştir. Daha sonra arka yüzlerde yer alan betimlemeler ve lejantlar dikkate alınarak oluşturulan tiplemeler Roma İmparatorluk, Yerel ve Koloni tipleri olmak üzere üç ana başlık altında toplanarak incelenmiştir. Böylece sikkelerden yola çıkılarak kentin sosyal, dinî, siyasi, tarihî ve askerî alanda nasıl bir değişim ve dönüşüm gösterdiği anlaşılmaya çalışılmıştır. Buna göre Roma İmparatorluğu politikası ve dininin sikke tiplerine yansıması ile Hellenistik kültür geleneğinin izleri sikkeler üzerindeki tiplemelerden takip edilerek Roma İmparatorluğu’nun kolonizasyon hareketlerinin yerel kültürlerde bıraktığı izler takip edilmiştir.
Antiocheia of Pisidia was founded by Seleucus I., king of the Seleucid Empire, or by his son Antiochus. Its main importance was reached under the Roman Emperor Augustus, after being colonized in 25 B.C. under the name “Colonia Caesarea Antiochia”. Coins were minted in Antiocheia in the Hellenistic Period with autonomous coins dated to the IInd and Ist century B.C. and continued to be struck until the Period of Claudius Gothicus II. One hundred and forty one coins of Antiocheia of Pisidia in the coin collection of the Antalya Museum, were evaluated in two groups, “Hellenistic Period” and “Roman Period Colonial Coins”. Then, typologies were created, taking into account the descriptions and legends on the reverse were collected and examined under three main headings: Roman Imperial, Local and Colonial Types. Thus, from the coins struck, the attempt has been made to understand how the city changed and transformed in social, religious, political, historical and military fields over time. Accordingly, the reflection of Roman Imperial policy and religion on coin types and the traces of the Hellenistic cultural tradition were followed through the representations struck on these coins, and traces of the colonization movements of the Roman Empire in local cultures were followed.
M. Ertan YILDIZ
Cedrus IX (2021) 363-376. DOI: 10.13113/CEDRUS.202118
Geliş Tarihi: 12.04.2021 | Kabul Tarihi: 30.04.2021
Öz & Abstract
Bu çalışmada Ayasuluk ve St. Jean Anıtı kazılarında gün yüzüne çıkarılan toplam 14 yazıt tanıtılacaktır. İlk yazıt bir mezar stelidir. Bu stel Aurelius Aristokles ve onun kızı Aristokleia’ya aittir. Bu mezar stelinin üzerindeki kabartmadan mezar sahibi Aristokles’in boğalarla mücadele eden bir ταυροκαθάπτης olduğu düşünülmektedir. Diğer 13 yazıt ise ostothek üzerinde durmaktadır. Ostotheklerin neredeyse tamamı kırılmıştır. Bunlar kazı alanının farklı alanlarında dağınık bir şekilde durmaktayken 2020 yılı kazı sezonunda bir araya getirilmiştir. Böylece tüm ostothekleri topluca görmek mümkün olmuştur. Bunlardan makale sonunda verilen 12, 13 ve 14 nolu yazıtlar daha önce fotoğrafsız bir şekilde yayımlanmıştır. Burada ise bu yazıtlı ostotheklerin fotoğrafına da yer verilmiştir. Ephesos’tan şimdiye kadar 180 kadar ostothek yayımlanmıştır. Bu çalışmayla bu gruba, yazıtlı 10 yeni ostothek daha dahil edilmiştir.
In this study, 14 inscriptions discovered in the excavations at Ayasuluk and St. Jean are introduced. The first inscription is a funerary stele belonging to Aurelius Aristokles and his daughter Aristokleia. From the relief on the stele, one can think that the grave owner Aristokles was a ταυροκαθάπτης who fought with bulls. The remaining 13 inscriptions are carved on the funerary urns. Almost all of these are broken; they were standing in places before they are brought together in the excavation area in the 2020 campaign, which enabled the possibility of obtaining an overall view of them. Nos. 12, 13 and 14 are republished in this article with the intention of providing their photos. To date 180 funerary urns are known from Ephesos and its territory and this contribution adds a further ten examples to this group of funerary monuments.
Alican DOĞAN
Cedrus IX (2021) 377-388. DOI: 10.13113/CEDRUS.202119
Geliş Tarihi: 15.02.2021 | Kabul Tarihi: 14.04.2021
Öz & Abstract
Günümüzde Adıyaman ili sınırları içerisinde bulunan Perrhe antik kenti daha çok kaya mezarları ile dikkati çekmektedir. Kentin güneydoğusunda bulunan nekropolis alanında yürütülen çalışmalardan Perrhe’nin uzun süre iskân gördüğü anlaşılmaktadır. Perrhe kentinin dâhil olduğu Kommagene bölgesi, tarihsel süreçte farklı devletlerin kontrolüne girmiş, genelde doğudan gelebilecek saldırılara karşı bir tampon bölge rolü üstlenmiştir. Bu doğrultuda özellikle Romalılar sınır bölgelerinin güvenliğine önem vererek Euphrates (Fırat) nehri boyunca stratejik noktalara lejyonlar konuşlandırmışlardır. Bu açıdan Perrhe gerek Euphrates yakınında doğuya yapılacak seferlerde bir geçiş noktası olan Zeugma kentine yakınlığı gerekse kuzey-güney yönünde önemli bir geçiş güzergâhı üzerinde bulunması nedeniyle bölgede meydana gelen gelişmelerden şüphesiz etkilenmiştir. Doğu Roma İmparatorluğu döneminde daha ön plana çıktığı anlaşılan kent, muhtemelen Sasani ve Arap saldırıları gibi nedenlerle zamanla terk edilmiş, önemini kaybetmiştir. Kent ve çevresinde yapılan arkeolojik çalışmalar ve yüzey araştırmalarının başlangıcı 19. yüzyıl sonlarına kadar gitse de tarihsel süreç içinde kentin sosyal ve siyasi tarihi hakkında yapılan çalışmalar yok denecek kadar azdır. Bu bağlamda çalışmanın problematiği, antik kaynaklardan hareketle bir kent tarihi oluşturmak, değişen şartları dikkate alarak Perrhe’nin siyasi, sosyal ve dini arka planını ortaya koymaktır. Kentin arkeolojik geçmişi ayrıntılı bir şekilde ele alınmamış, sadece önerilerimizi desteklediği ölçüde arkeolojik verilerden yararlanılmıştır.
This study examines the V. millenium B.C pattern-burnish decorated pottery from the settlement of Uğurlu-Zeytinlik on Gökçeada. A total of 74 sherds and 1 whole pot with pattern-burnished decoration were found in one context in Phase III and two other contexts related with Phase II, all from the western part of the mound. Based upon the contexts of recovery, it could be argued that the pattern-burnish decorated pottery tradition was in use at the site from ca. 5000 B.C to ca. 4300 B.C. The discovery of a large number of pattern-burnish decorated sherds along with eared-pots typical of the Phase III and other pottery types peculiar to the Chalcolithic of Western Anatolian sites and of the Eastern Aegean Islands in pits imply that Uğurlu might have also been inhabited between 4900-4500 B.C, a period which was previously regarded as a cultural lacuna at the site. Although there are a number of stylistical differences, pattern-burnish decorated pot sherds from Uğurlu have close parallels among the pottery repertoire of the sites of the Eastern Aegean Island and of Western Anatolian littoral. Ultimately, it can be argued that Phase II occupation at Uğurlu was also a part of large cultural interaction sphere that existed during this millennium.
Metropolis Aşağı Hamam Palaestra’da (Han Yıkığı) Ele Geçen Doğu Sigillata B Grubu Seramikleri
Eastern Sigillata B Group Pottery from The Lower Bath Palaestra (Han Yıkığı) of Metropolis
Eastern Sigillata B Group Pottery from The Lower Bath Palaestra (Han Yıkığı) of Metropolis
Volkan YILDIZ
Cedrus IX (2021) 389-426. DOI: 10.13113/CEDRUS.202120
Geliş Tarihi: 02.03.2021 | Kabul Tarihi: 07.06.2021
Öz & Abstract
Bu çalışmada, Metropolis antik kentinin önemli yapılarından birisi olan Aşağı Hamam Palaestra’da (Han Yıkığı) gerçekleştirilen kazılar sonucunda ele geçen Doğu Sigillata B grubu seramikleri değerlendirilmiştir. Yapıda bulunan seramiklerin değerlendirilmesi sonucunda Doğu Sigillataları arasında en yoğun bulunan grubun 127 örnekle Doğu Sigillata B grubu seramikleri olduğu tespit edilmiştir. Bu gruba giren seramikler J. Hayes’in tipolojisinden hareketle DSB 1 ve DSB 2 olmak üzere iki alt gruba ayrılmıştır. Bu kadar zengin bir buluntu grubu beraberinde 17 formdan oluşan geniş bir form repertuvarının oluşmasını sağlamıştır. Bu geniş form çeşitliliği bazı formların varyasyonlarının ve imitasyonlarının varlığını göstermesi açısında da oldukça önemlidir. Bu 17 formdan Mtr Aşağı Hamam Palaestra Form 1-8 arası DSB 1 grubunda ele alınırken, Mtr Aşağı Hamam Palaestra Form 9-17 arası ise DSB 2 grubunda değerlendirilmiştir. Aşağı Hamam Palaestra’da ele geçen Doğu Sigillata B grubu örnekleri arasında en erken örnek MS I. yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir. Bu gruba giren en geç örnek ise MS III. yüzyıla aittir. Yapıda bu grubun en yoğun görüldüğü tarih ise MS I. yüzyıldır. Elde edilen bu veriler sonucunda, Metropolis’in, bu grubun üretim yerleri arasında olduğu kabul edilen Tralleis ve Ephesos gibi kentlerle söz konusu tarih aralığında güçlü ticari ilişkilerinin olduğu görülmektedir.
In this research, the Eastern Sigillata B finds which were found during the excavations carried out in The Lower Bath Palaestra (Han Yıkığı) of Metropolis are presented. The Lower Bath Palaestra forms one of the important structures of the ancient city of Metropolis. Among the Eastern Sigillata finds from The Lower Bath Palaestra, the richest group, is the Eastern Sigillata B group with 127 examples. These finds are divided into two subgroups, ESB 1 and ESB 2, dependant on the typology of J. Hayes. Such a rich group of finds provides to a wide form repertoire, consisting of 17 forms. This form diversity is also important in observing the variations and the imitations of some forms. Among these 17 forms, Mtr Lower Bath Palaestra Form 1-8 are classified as ESB 1 and Mtr Lower Bath Palaestra Form 9-17 are classified as ESB 2. The earliest example of ESB from The Lower Bath Palaestra is dated to the first half of the Ist century A.D. The latest example is dated to the IIIrd century A.D. Finds from the Ist century A.D. are the most common ESB examples from the building. According to the information obtained through this research, it is safe to say that during this time period Ist – IIIrd century A.D. Metropolis had strong commercial relations with both Tralleis and Ephesus, among the production centres for this pottery group.
Mehmet ÖZHANLI
Cedrus IX (2021) 427-435. DOI: 10.13113/CEDRUS.202121
Geliş Tarihi: 13.04.2021| | Kabul Tarihi: 17.05.2021
Abstract & Öz
The Görgübayram neighborhood, Depbağlar area, which was newly zoned for housing by the Yalvaç Municipality, has numerous Late Byzantine graves and an excavated circular building. In this area situated 1 km west of Pisidia Antiokheia, a rescue excavation was conducted in 2013, undertaken by the Yalvaç Museum Directorate with my scientific counseling. During these excavations, a circular structure built with blocks from a round Temple, which had been removed and reused for this circular structure, a marble, headless, nude man statue, and many oil lamp moulds and oil lamps which were made from these moulds were found. These moulds, which have slightly indistinct decoration from their overuse, are very important evidence of the local pottery production of the city. The presence of water and clay pits suitable for making ceramics indicates there could have been plenty of workshops in this area. Two different clays, yellow and reddish, which were used for producing both the moulds and the lamps made from these moulds were found in the excavation. When they were compared to the preceding examples and other lamps that were found in the city these lamps were dated to the IVth – VIIth century A.D.
Yalvaç Belediyesi tarafından imara yeni açılan Görgü Bayram Mahallesi Depbağlar Mevkiinde çok sayıda Geç Bizans Dönemine ait mezar ile yuvarlak bir yapı açığa çıkarıldı. Pisidia Antiokheia’nın yaklaşık 1 km batısında bulunan bu alanda, bilimsel danışmanlığımda Yalvaç Müzesi Müdürlüğü Başkanlığında 2013 yılında bir kurtarma kazısı gerçekleştirildi. Kazılarda kentten sökülerek getirilmiş yuvarlak bir Tapınağa ait bloklarla inşa edilmiş yuvarlak bir yapı, mermerden yapılmış başı eksik çıplak bir erkek heykelciği ile çok sayıda kandil kalıbı ve bu kalıplardan üretilmiş kandiller bulundu. Aşırı kullanmadan dolayı bezemeleri silikleşmiş olan bu kalıplar, kentin yerel üretimini belgeleyen çok önemli arkeolojik buluntulardır. Kalıpların bulunduğu alanda su ve seramik yapımına uygun kil yataklarının varlığı burada çok sayıda üretim hanenin olduğunu düşündürmektedir. Sarı ve kırmızımsı gibi iki farklı hamurdan yapılmış kalıplardan aynı hamurla üretilmiş çok sayıda kandil, kette yapılan kazılarda da bulundu. Benzerleriyle ve kentte bulunan kandillerle yapılan karşılaştırmalar sonucu kalıplar, MS IV – VII. yüzyıllar arasına tarihlendirildi.
Filiz İNANAN & Selçuk SEÇKİN
Cedrus IX (2021) 437-458. DOI: 10.13113/CEDRUS.202122
Geliş Tarihi: 22.02.2021 | Kabul Tarihi: 10.05.2021
Öz & Abstract
Çobankale adıyla tanınan kale, Yalova İli, Altınova İlçesi’nde bulunmaktadır. 11. yüzyılda inşa edilen yapının 14. yüzyıla kadar kullanıldığı düşünülmektedir. Çobankale’de 2017 yılında başlatılan kazı çalışmaları ve buluntuları, bölgedeki yüzey araştırmalarıyla sınırlı bilgiyi genişletmesi açısından son derece önemlidir. Makalemiz konusunu oluşturan seramik buluntuların tümü, yapının temizlenmesiyle ortaya çıkan sarnıç ve çevresinde 2018 yılı sezonunda ele geçmiştir. Bu çalışma kapsamında, Çobankale kazılarının ilk seramik buluntularının değerlendirilmesi amaçlanmış ve bu değerlendirme sonucunda bu bölgede, yüzey araştırmalarında saptanan gruplardan fazlasının olduğu belgelenmiştir. Sarnıçta ele geçen seramikler Orta-Geç Ortaçağ dönemlerinin 12.-14. yüzyıllar arasına tarihlendirilen tanınmış Beyaz Hamurlu Seramikler, Astar Boyalı Seramikler, Zeuksippus Ailesi seramikleri ve Kazıma Dekorlu Seramiklerdir. Çalışmada değerlendirilen 52 adet sırlı seramik parçasının gruplar içindeki dağılımına bakıldığında, Zeuksippus Ailesi Seramiklerinin yoğunluğu dikkat çekmektedir. 44 kaide, ağız ve amorf gövde parçası Zeuksippus Ailesi seramikleri, 3 kaide parçası Beyaz Hamurlu Seramikler, 1 kaide parçası Astar Boyalı Seramik, 2 kazıma dekorlu kaide ve ağız parçası Kazıma Dekorlu Seramikler altında tasniflenmiştir. Ön değerlendirmede, Çobankale buluntuları içindeki başlıca grupların saptanmasına yönelinmiştir ancak devam eden kazılar sonucunda, belirlenen Ortaçağ seramiklerinin form ve kompozisyon özelliklerine yeni veriler eklenebileceğini öne sürmek mümkündür.
Çobankale, which is located in Altınova District of Yalova, is thought to have been built in the 11th century and was inhabited until the 14th century. The excavations and finds beginning in 2017 from Çobankale are highly important in terms of expanding the information previously limited to surveys in the region. Glazed pottery finds that form the main subjectc of this paper were found in a cistern and recovered when leveling the whole inner part of the castle. In this study, the aim is to evaluate the first finds from the Çobankale excavation, and as a preliminary result document that there were more pottery groups than idenfied in the surveys in this region. The pottery finds in the cistern from 2018 belong to the well-known groups of the mid and late medieval ages, dated between the 12th and 14th centuries such as: Glazed Wahite Ware, Slip Painted Ware, Zeuxippus Family Ware and Sgraffito Ware. In consideration of distribution of 52 potsherds in the catalogue, the quantity of Zeuxippus Family Ware is noteworthy. In the catalogue 44 pieces including ring bases, rims and body pieces are classed as Zeuxippus Family Ware, 3 ring bases are classified as Glazed White Ware, one ring base classified as Slip Painted Ware, one ring base and one rim as Sgraffito Ware. In this initial re-port, the main pottery groups of Çobankale are indicated, however it can be suggested that new data could be added to these concerning the form and repertoire of the medieval pottery to be identified as a result of the ongoing excavations.
Tønnes BEKKER-NIELSEN
Cedrus IX (2021) 377-388. DOI: 10.13113/CEDRUS.202123
Geliş Tarihi: 05.04.2021 | Kabul Tarihi: 04.06.2021
Abstract & Öz
In February 1648, the famous Ottoman travel writer Evliya Çelebi, travelling with the army of Defter-derzade Mehmet Paşa made a stopover of several weeks in Merzifon. From here, he undertook two journeys across the mountains to the city of Köprü (now Vezirköprü, Samsun province). The account of Evliya’s visits to Köprü in the second book of his Seyahatname provide an important source for the topography of Vezirköprü and its region in the early modern period. Through a close reading of Evliya’s account and a comparison with Joseph von Hammer’s abridged translation (1850), this study demonstrates that while his description of the city itself is partly based on Evliya’s first-hand observations, the following description of the area to the west of Vezirköprü is not, and that Hammer’s reconstruction of Evliya’s itinerary is in error. On his first visit, Evliya spent a whole day in Vezirköprü, then returned to Merzifon by the direct route across the Tavşan mountains, not – as Hammer assumes – by way of Göl, Kargı and Tosya.
Şubat 1648’de Defterdarzade Mehmet Paşa’nın ordusuyla seyahat eden ünlü Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi, seyahatinin birkaç haftasını Merzifon’da geçirmiştir. Buradayken dağları aşarak Köprü nahiyesine (günü-müzde Samsun ili Vezirköprü) iki gezi gerçekleştirmiştir. Evliya’nın Köprü’ye yaptığı ziyaretler hakkında bilgiler içeren Seyahatname’sinin ikinci kitabı, erken modern dönemde Vezirköprü ve çevresinin topografyası için önemli bir kaynak niteliğindedir. Evliya’nın aktardıklarının yakın okunması ve eserin Joseph von Hammer’in kısaltılmış çevirisiyle (1850) karşılaştırma yoluyla gerçekleştirilen bu çalışma gösteriyor ki; Hammer’in nahiyenin kendisi ile ilgili tasviri kısmen Evliya’nın birinci elden gözlemlerine dayansa da, Vezirköprü’nün batı sahası ile ilgili aktardığı aşağıdaki açıklaması bu kaynağa dayanmamaktadır ve Evliya’nın takip ettiği güzergâh ile ilgili yaptığı varsayım hatalıdır. Evliya, ilk ziyaretinde tam bir gününü Vezirköprü’de geçirdikten sonra Hammer’ın aktardığı üzere Göl, Kargı ve Tosya üzerinden değil, Tavşan dağlarını aşarak gerçekleştirilen direkt yoldan Merzifon’a dönmüştür.
Negesso JIMA
Cedrus IX (2021) 473-483. DOI: 10.13113/CEDRUS.202124
Geliş Tarihi: 08.02.2021 | Kabul Tarihi: 16.04.2021
Abstract & Öz
Historical relations between Turkey and Ethiopia have received very little attention from the 1920’s to 1991, because Turkey was moving away from its Ottoman heritage in this period. During this period, there is not enough literature on historical relations between Turkey and Ethiopia. Even the insufficient resources available in both English and Turkish mainly address international relations, economic and humanitarian, anthropological and legal issues. Therefore, this study offers an overview of the historical relations between Turkey and Ethiopia from the 1920’s to 1991, seeking to ex-plore the historical relations between the two countries. For this purpose, similar articles, researches, books, magazines, newspapers and internet sources were evaluated, examined and used. Until 1974 the relations between Turkey and Ethiopia were friendly. The opening of embassies in Addis Ababa (1926) and Ankara (1933) demonstrated this friendly relationship. Relations between 1974 and 1991 were not good. Moreover, relations between the two countries have changed with government changes and global events.
Türkiye ile Etiyopya arasındaki tarihsel ilişkiler 1920’lerden 1991’e kadar çok az ilgi gördü. Çünkü Türkiye bu dönemde Osmanlı mirasından uzaklaşıyordu. Bu dönemde Türkiye ile Etiyopya arasındaki tarihsel ilişkiler konusunda yeterli literatür bulunmamaktadır. Hem İngilizce hem de Türkçe olarak mevcut olan yetersiz kaynaklar bile esas olarak uluslararası ilişkiler, ekonomik ve insani, antropolojik ve yasal konuları ele almaktadır. Bu nedenle, bu çalışma Türkiye ile Etiyopya arasındaki 1920’lerden 1991’e kadar olan tarihsel ilişkilere genel bir bakış sunmaktadır. Makale, iki ülke arasındaki tarihsel ilişkileri incelemeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla benzer makaleler, araştırmalar, kitaplar, dergiler, gazeteler ve internet kaynakları değerlendirilmiş, incelenmiş ve kullanılmıştır. 1974 yılına kadar Türkiye ile Etiyopya arasındaki ilişkiler dostane idi. Addis Ababa (1926) ve Ankara’da (1933) büyükelçiliklerin açılması bu dostane ilişkiyi göstermiştir. 1974 ile 1991 arasındaki ilişkiler iyi değildi. Üstelik, iki ülke arasındaki ilişkileri, hükümet değişmesi ve küresel fenomenlerle değiştirdi.
Zuhal KAYNAKÇI ELİNÇ & Latif Gürkan KAYA & Büşra GÖKÜZ
Cedrus IX (2021) 485-494. DOI: 10.13113/CEDRUS.202125
Geliş Tarihi: 22.03.2021 | Kabul Tarihi: 26.04.2021
Öz & Abstract
Günümüzde Adıyaman ili sınırları içerisinde bulunan Perrhe antik kenti daha çok kaya mezarları ile dikkati çekmektedir. Kentin güneydoğusunda bulunan nekropolis alanında yürütülen çalışmalardan Perrhe’nin uzun süre iskân gördüğü anlaşılmaktadır. Perrhe kentinin dâhil olduğu Kommagene bölgesi, tarihsel süreçte farklı devletlerin kontrolüne girmiş, genelde doğudan gelebilecek saldırılara karşı bir tampon bölge rolü üstlenmiştir. Bu doğrultuda özellikle Romalılar sınır bölgelerinin güvenliğine önem vererek Euphrates (Fırat) nehri boyunca stratejik noktalara lejyonlar konuşlandırmışlardır. Bu açıdan Perrhe gerek Euphrates yakınında doğuya yapılacak seferlerde bir geçiş noktası olan Zeugma kentine yakınlığı gerekse kuzey-güney yönünde önemli bir geçiş güzergâhı üzerinde bulunması nedeniyle bölgede meydana gelen gelişmelerden şüphesiz etkilenmiştir. Doğu Roma İmparatorluğu döneminde daha ön plana çıktığı anlaşılan kent, muhtemelen Sasani ve Arap saldırıları gibi nedenlerle zamanla terk edilmiş, önemini kaybetmiştir. Kent ve çevresinde yapılan arkeolojik çalışmalar ve yüzey araştırmalarının başlangıcı 19. yüzyıl sonlarına kadar gitse de tarihsel süreç içinde kentin sosyal ve siyasi tarihi hakkında yapılan çalışmalar yok denecek kadar azdır. Bu bağlamda çalışmanın problematiği, antik kaynaklardan hareketle bir kent tarihi oluşturmak, değişen şartları dikkate alarak Perrhe’nin siyasi, sosyal ve dini arka planını ortaya koymaktır. Kentin arkeolojik geçmişi ayrıntılı bir şekilde ele alınmamış, sadece önerilerimizi desteklediği ölçüde arkeolojik verilerden yararlanılmıştır.
This study examines the V. millenium B.C pattern-burnish decorated pottery from the settlement of Uğurlu-Zeytinlik on Gökçeada. A total of 74 sherds and 1 whole pot with pattern-burnished decoration were found in one context in Phase III and two other contexts related with Phase II, all from the western part of the mound. Based upon the contexts of recovery, it could be argued that the pattern-burnish decorated pottery tradition was in use at the site from ca. 5000 B.C to ca. 4300 B.C. The discovery of a large number of pattern-burnish decorated sherds along with eared-pots typical of the Phase III and other pottery types peculiar to the Chalcolithic of Western Anatolian sites and of the Eastern Aegean Islands in pits imply that Uğurlu might have also been inhabited between 4900-4500 B.C, a period which was previously regarded as a cultural lacuna at the site. Although there are a number of stylistical differences, pattern-burnish decorated pot sherds from Uğurlu have close parallels among the pottery repertoire of the sites of the Eastern Aegean Island and of Western Anatolian littoral. Ultimately, it can be argued that Phase II occupation at Uğurlu was also a part of large cultural interaction sphere that existed during this millennium.