CEDRUS
Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Dergisi
Akdeniz Uygarlıkları Araştırması Enstitüsü tarafından hazırlanan Cedrus, Türkiye tarihsel coğrafyası perspektifinde Akdeniz Havzası’nın kültür-tarih birikimini inceleyen Eskiçağ, Ortaçağ ve Yeni-Yakınçağ tarihi uzmanları için tartışma zemini bulacakları disiplinlerarası bir süreli yayın olmayı hedeflemektedir. CEDRUS, farklı disiplinlerden gelen bilim insanları arasında diyaloğun geliştirilmesi, var olan bilginin güncellenmesi ve yaygınlaştırılması süreçlerine katkı sağlayacak özgün ve bilimsel çalışmaları akademi dünyasının ilgisine sunmayı amaçlar. CEDRUS uluslararası hakemli bir dergi olup yılda bir kez yayımlanır.
İçindekiler
F. Eray DÖKÜ & Derya ÇOMAK
Cedrus XI (2023) 1-33. DOI: 10.13113/CEDRUS.202301
Geliş Tarihi: 01.05.2023| Kabul Tarihi: 30.05.2023
Öz & Abstract
The Uylupınar/Göl Island settlement is called Şehertaşı, located in the northeast of Uylupınar Lake, 18 km southeast of Gölhisar county in Burdur. From the examinations carried out on the examples found in the Uylupınar survey the settlement had interactions with the surrounding regions. In researches carried out in Uylupınar and its surrounding settlements, there are examples produced under the influence of Geometric Style, Orientalizing Style, Wild Goat Style. Among these examples, vessels with concentric circle decoration, line decoration, zigzag, triangle, braid, guilloche, swastika, fish scale, and marble imitation decoration produced in Geometric, Orientalizing and Archaic Period ceramics were examined. Plant type decorations are palmette and clover rosette. Examples of animal figures are goose, dog, and wild goat. The examples found in Uylupınar settlement were found to be locally produced under the influences from Ionia, Lydia, and, Phrygia. The examples recovered from this settlement from the Geometric and Archaic Periods are chronologically dated to the VIIth-VIth century B.C.
Uylupınar/Göl Adası yerleşimi Burdur ilinin Gölhisar ilçesinin 18 km güneydoğusunda, Uylupınar Gölü’nün kuzeydoğusunda bulunan ve Şehertaşı olarak adlandırılan yerleşimdir. Uylupınar yüzey araştırmasında ele geçen örnekler üzerinde yapılan incelemelerde yerleşimin çevre bölgeler ile etkileşimi söz konusudur. Uylupınar ve çevresindeki yerleşimlerde yapılan araştırmalarda Geometrik Stil, Orientalizan Stil, Yaban Keçisi Stil etkisinde yapılan örnekler mevcuttur. Bu örnekler içerisinde Geometrik, Orientalizan Dönem, Arkaik Dönem seramiklerinde yapılan iç içe çember bezemeli, çizgi bezemeli, zikzak, üçgen, saç örgüsü, giyoş, gamalı haç, balık pulu, mermer taklidi bezemeli kaplar incelenmiştir. Bitkisel bezemeler palmet, yonca rozetidir. Hayvan figürlü örneklerde kaz, köpek, yaban keçisi figürleri ele alınmıştır. Uylupınar yerleşiminde ele geçen örnekler İonia, Lydia, Phrygia etkili olarak üretilen ve yerel üretim örnekler olarak belirlenmiştir. Bu yerleşimde Geometrik ve Arkaik Dönem olarak ele geçen örnekler kronoloji olarak MÖ VII-VI. yüzyıl aralığına tarihlendirilmiştir.
Nevzat ÇEVİK
Cedrus XI (2023) 35-45. DOI: 10.13113/CEDRUS.202302
Geliş Tarihi: 20.02.2023 | Kabul Tarihi: 06.04.2023
Öz & Abstract
Bu makale, Myra Akropolü’nde çeşitli toplu törensel buluşmaları karşılamak üzere ana kaya yontularak inşa edilen, en az 130 kişi kapasiteli yapıtı içerir. 2017 kazı sezonunda ortaya çıkarıp keşfettiğimiz yapı, gösteri düzlüğü ve tribünüyle ve doğu tarafındaki nişli platformuyla Klasik Dönem hayatında varlığını bildiğimiz dinsel ve/veya ölü törenleri ve olası diğer sosyal buluşmaların somut mimari mekân karşılığını ilk kez vermiştir. Kaya mezarlarının genellikle inşa edildiği dönem olan ve Myra’nın da Klasik Çağ’ının en yüksek zamanını temsil eden MÖ IV. yüzyılda diğer inşa faaliyetleri kapsamında yapılmış olmalıdır. Bu açık hava toplanma mekânıyla Likya yerleşim organizasyonuna bir mimari yapı tipi daha katarken Bey rezidanslarında yaşanan Likya sosyal hayatına bir küçük ışık daha tutmuş oluyoruz.
The article concerns a multifunctional open-air meeting rock-cut structure in the Myra Acropolis. The structure with a capacity of at least 130 people was excavated and discovered by us in 2017. The concrete architectural equivalent of various religious and/or dead ceremonies and other possible social meetings that we know existed in Classical Period life, with its ceremonial area and tribune and its niched platform on the east, was given for the first time with this building. This open-air meeting space must have been built within the scope of other construction activities in the IVth century BC, which is the period when the rock-cut tombs were generally built and represents the brightest period of the Classical Age of Myra. With this discovery, while adding another architectural type to the Lycian settlement organization and architecture, we also contribute to the understanding of the Lycian social life lived in the Dynastic residences.
Uğurcan ORHAN
Cedrus XI (2023) 47-60. DOI: 10.13113/CEDRUS.202303
Geliş Tarihi: 01.03.2023 | Kabul Tarihi: 07.04.2023
Öz & Abstract
A new amphora and pottery production site was identified during excavations on the flat side of the Central Tower slopes in Phaselis. A large number of amphoras and pottery forms have been identified, especially in certain areas, as well as defective examples of amorphous material, slag, production, firing and workshop waste. These are the most important evidence that points to production in the field. In this study, the artifacts that were recovered during excavations carried out under the landscaping project in Phaselis and which point to amphora and pottery production waste and production process are evaluated. Other archaeological excavations and research in Phaselis have also found significant amounts of amorphous material, slags, oven parts, production waste amphora and pottery pieces. At different points in the city, especially in the Hellenistic Temple Area, production waste amphora fragments are numerous. The morphological properties of amphoras produced defectively are similar to those of well-produced examples that have been recovered in different areas in Phaselis. In summary, the current findings and results illuminate the IVth-IIIrd century B.C. amphora and pottery production in Phaselis and contribute to the history of production in the city.
Phaselis’te Merkezi Kule yamaçlarındaki düzlük kısımda yapılan kazı çalışmalarında, yeni bir amphora/seramik üretim sahası tespit edilmiştir. Özellikle belirli alanlarda oldukça yoğun amphora ve seramik kap formlarıyla amorf, cüruf, üretim/pişme hatalı örnekler ve atölye atıkları ele geçmiştir. Nitekim söz konusu buluntular, alandaki üretimi işaret eden en önemli kanıtlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira bu çalışmada, Phaselis’te çevre düzenleme projesi kapsamında yapılan kazılar sırasında ele geçen ve amphora/ seramik üretim atıkları ile üretim sürecine işaret eden bulgu ve buluntular değerlendirilmektedir. Öyle ki Phaselis’teki diğer arkeolojik kazı ve araştırmalarda da önemli ölçekte amorflar, cüruflar, fırın parçaları, üretim atığı amphora ve seramik parçalar ele geçmiştir. Kentin farklı noktalarından, özellikle Hellenistik Tapınak Alanı’ndan, ele geçen üretim atığı amphora parçalarının ise yoğunlukta olduğu görülmektedir. Hatalı üretim amphoraların ise morfolojik özellikleri, Phaselis’te farklı alanlarda ele geçen iyi üretilmiş örnekler ile benzerdir. Bu bulgular da bu sebeplerden dolayı, Phaselis’te farklı bir amphora/seramik üretim alanı için kanıt niteliğinde olduğu söylenebilmektedir. Netice itibariyle, eldeki mevcut bulgu ve buluntular; Phaselis’in MÖ IV-III. yüzyıldaki amphora/seramik üretim repertuarına ışık tutması ve kentin üretim tarihine katkı sağlaması bakımından, önemini arz etmektedir.
Burcu TÜYSÜZ & Erkan ALKAÇ & Fikri KULAKOĞLU
Cedrus XI (2023) 61-78. DOI: 10.13113/CEDRUS.202304
Geliş Tarihi: 04.04.2023 | Kabul Tarihi:26.04.2022
Öz & Abstract
Günümüzde Kayseri il merkezinin 21 km kuzeydoğusunda yer alan Kültepe, Hellenistik Dönem’de Kappadokya Krallığı’nın sınırları içinde Anisa isminde bir kent olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültepe’nin Hellenistik Dönem yerleşimine yönelik yapılan stratigrafik kazı çalışmaları sırasında 6 adet mühürlü amphora kulp parçası tespit edilmiş olup söz konusu parçalar bu makalenin konusunu oluşturmaktadır. Çalışma kapsamında değerlendirmeye alınan parçalardan üçü 1972, biri 2009, diğer ikisi ise 2022 yılında yapılan kazı çalışmaları sırasında ele geçmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda mühürlü amphora parçalarından ikisinin Thasos, dördünün ise Rhodos’a ait olduğu saptanmıştır. Thasos amphora mühürlerinde yöneticilerden Λεωμέδων (MÖ ca. 273 – ca. 256) ve Γόργος’un (MÖ ca. 226 – ca. 208) isimleri çözümlenmiştir. Yönetici Λεωμέδων’un isminin geçtiği mühürde sembol olarak üzüm salkımı görülürken yönetici Γόργος’un isminin yer aldığı mühürde bereket boynuzu yer almaktadır. Rhodos amphora mühürleri arasında ise yöneticilerden Ἀριστόδαμος I (MÖ ca. 304 – ca. 271) ile Κλεώνυμος II’nin (MÖ ca. 182), üreticilerden ise Ἀριστοκράτης II’nin (MÖ ca. 192 – ca. 184) ile Νύσιος’un (MÖ 169/167 – ca. 140-ca. 138) isimleri tespit edilmiştir. Rhodos amphora mühürlerinde yer alan semboller ise gül, yıldız ve heykelden oluşmaktadır.
Kültepe, which is located 21 km northeast of the city centre of Kayseri, appears as a city named Anisa within the borders of the Kingdom of Cappadocia during the Hellenistic Period. The subject of this article are 6 stamped amphora handle fragments found during the stratigraphic excavations of the Hellenistic Period settlement of Kültepe. Three of the fragments evaluated within the scope of this study were recovered during the excavations carried out in 1972, one in 2009 and the other two in 2022. As a result of these excavations, it was determined that two of the stamped amphora fragments belong to Thasos and four to Rhodes. The names of the eponyms Λεωμέδων (ca. 273 – ca. 256 BC) and Γόργος (ca. 226 – ca. 208 BC) were analysed on the Thasos amphora stamps. The stamp with the name of the eponym Λεωμέδων shows a bunch of grapes as a symbol, while the seal with the name of the eponym Γόργος shows a horn of fertility. Among the Rhodian amphora stamps, the names of Ἀριστόδαμος I (ca. 304 – ca. 271 BC) and Κλεώνυμος II (ca. 182 BC) among the eponyms, and Ἀριστοκράτης II (ca. 192 – c. 184 BC) and Νύσιος (169/167 BC – ca. 140-ca. 138 BC) among the producers were identified. The symbols on the Rhodian amphora stamps consist of a rose, a star and a statue.
Gonca CANKARDEŞ ŞENOL & Gürşans UZALA
Cedrus XI (2023) 79-104. DOI: 10.13113/CEDRUS.202305
Geliş Tarihi: 15.09.2022 | Kabul Tarihi: 07.01.2023
Öz & Abstract
Bodrum Eski Çeşme Mahallesi kurtarma kazıları, Dor Hexapolisinin önemli kentlerinden biri olan antik Halikarnassos kentinin surlarının içinde, Myndos kapının güney doğusunda, tiyatronun güneyinde ve antik limana yakın bir konumdadır. Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi arkeologları tarafından 2018 yılında gerçekleştirilen kazı çalışmalarında birbiriyle bağlantılı bir yapı kompleksi ortaya çıkarılmıştır. Makalede, bu alandaki kazılar sonucu ele geçen Hellenistik Döneme tarihlenen ithal amphoralara ait mühürlü kulplar incelenmektedir. Makale, Halikarnassos kentinden ele geçen amphora mühürlerine ilişkin kapsamlı ilk çalışmalardan biri olması bakımından önem taşımaktadır. Kazı çalışmalarında bulunan toplam 28 amphora mühürlü kulbundan 8 adedi Rhodos, 7 adedi Rhodos Peraiası, 5 adedi Knidos ve 4 adedi Kos kökenli amphoralara aittir. Bunların yanısıra Paros, Sinope ve Nikandros Grubu amphoralarına ait de birer mühürlü kulp mevcuttur. Kökeni kesin olarak belirlenemeyen bir örnek de, olasılıkla, Rhodos Peraiası kökenli olmalıdır. Çalışmada incelenen bu buluntular Halikarnassos kentinin Hellenistik Dönem ticaretine ışık tutmaktadır. Aynı zamanda mühürlü amphora üreticisi kentlerin ürünlerinin Doğu Akdeniz pazarındaki dağılımına ilişkin yeni bilgilerin elde edilmesine katkı sağlamaktadır. Buna ek olarak, buluntular amphora mühür çalışmaları açısından da önem arzetmektedir.
The rescue excavations in Eski Çeşme quarter at Bodrum were carried out within the city walls of ancient Halikarnassos, one of the important cities of Dorian Hexapolis, in the south-east of the Myndos Gate, south of the theatre and close to the ancient port. During the excavations executed in 2018 by archaeologists from the Museum of Underwater Archaeology at Bodrum, an interconnected building complex was discovered. The importance of this article is that it is one of the first comprehensive studies on the amphora stamps from the city of Halikarnassos. In this article, the stamped handles belonging to Hellenistic imported amphorae found in this excavation area are presented. Among the finds are a total of 28 stamped handles. 8 of these belong to Rhodes, 7 to Rhodian Peraea, 5 to Knidos and 4 to Kos. In addition, stamped handles belonging to Paros, Sinope and the Group of Nikandros are represented by a single example. An unidentified stamped handle is probably originated from the Rhodian Peraea. The finds studied provide important information concerning the commercial activities of Halikarnassos during the Hellenistic Period and provide new information on the distribution of the products of the stamped amphora production centers in the Eastern Mediterranean markets. Additionally, the finds are important for the studies on amphora stamps.
Sargon BOYACI
Cedrus XI (2023) 105-123. DOI: 10.13113/CEDRUS.202306
Geliş Tarihi: 07.03.2023 | Kabul Tarihi: 15.05.2023
Öz & Abstract
Bu makale vasal statüdeki Kappadokia Krallığı’nın “ikili yönetim” yapısında olan diarşi (δύο βασιλείς) sisteminin krallığın kendi sosyo-politik dinamikleriyle uygulayabilme koşullarını ele almaktadır. MÖ III. yüzyıl itibarıyla Küçük Asya’da kurulan birçok krallık gibi Kappadokia Krallığı da diğer Hellenistik krallıklara benzer şekilde örgütlenmişti. Roma’nın Küçük Asya’daki egemenliği ile vasal konuma düşen Kappadokia gibi krallıklar, cliens olarak nitelendirilerek üst bir otoritenin himayesinde bağımlı hale gelmişti. Bu bilgiler doğrultusunda vasal bir krallık olan Kappadokia Krallığı’nda Orophernes ile V. Ariarathes’in iki krallı (δύο βασιλείς) yönetiminin işlevselliği ele alınacaktır. Makalede iki krallı (ἀρχαγέται) sistemi istikrarlı bir şekilde deneyimleyen Sparta Devleti temel alınacaktır. Bu doğrultuda diarşi yönetim şeklinin dayandığı sosyo-politik örgütlenme, kentleşme, mythos-tanrısal anlatı ve devlet kurumsallığı saptanarak Kappadokia Krallığı’ndaki toplumsal ve siyasi dinamiklerle karşılaştırılacaktır. İlaveten jeopolik açıdan Roma’nın diğer vasal müttefikleri olan Tarkondimotai ve Galatia krallıklarının kent-krallık koordinasyon yapıları da göz önünde bulundurularak diarşi yönetim fikriyatının Kappadokia Krallığı’ndaki pratik karşılığı ortaya çıkarılacaktır.
This article analyses the conditions for the implementation of the diarchy (δύο βασιλείς) system in a “dual ruling” structure of the vassal kingdom of Cappadocia, within it’s own socio-political dynamics. Like many other kingdoms established in Asia Minor, the Kingdom of Cappadocia was organised similarly to other Hellenistic kingdoms by the III century BC unwards. Kingdoms such as Cappadocia, which became vassals with the Roman rule in Asia Minor, were characterised as cliens and became dependent under the supreme authority. In the light of this information, the functionality of the two-king (δύο βασιλείς) rule of Orophernes and Ariarathes V in the Kingdom of Cappadocia, a vassal kingdom, will be discussed. The article will be based on the State of Sparta, which consistently experienced the two-king system (ἀρχαγέται). Accordingly, the socio-political organisation, urbanisation, mythos-divine narrative and state institutionalism on which the diarchy form of government was based will be identified and compared with the social and political dynamics in the Kingdom of Cappadocia. In addition, the city-kingdom coordination structures of Tarkondimotai and Galatia, the other vassal allies of Rome in geopolitical terms, will be taken into consideration and the practical equivalent of the idea of diarchy in the Kingdom of Cappadocia will be revealed.
Baykal Deniz ATİLLA
Cedrus XI (2023) 125-134. DOI: 10.13113/CEDRUS.202307
Geliş Tarihi: 23.03.2023 | Kabul Tarihi: 04.05.2023
Öz & Abstract
The title of Quaestor is recognized as one of the oldest magistratus titles in the history of Rome. It is thought that the office of quaestor parricidii, which was probably established during the regal period, emerged as a judicial office as the first form of the office of quaestor. This study evaluates the claim that, as a result of Rome’s sphere of dominance growing in the Republic period and the need for different state duties arising, the office of quaestor was transformed into a civil authority responsible for financial management and supervision, while the office of quaestor parricidii, which is assumed to have been established in the regal period as a judicial body, was replaced with the office of praetor formed in 366 BCE.
Quaestor’luk görevi Roma tarihindeki en eski magistratus’luk makamlarından biri olarak kabul edilmektedir. Muhtemelen Roma Krallık Dönemi’nde oluşturulan quaestores parricidii görevinin, quaestor’luğun ilk formu olarak yargısal nitelikli bir görev şeklinde ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu çalışmada Cumhuriyet Dönemi’nde Roma’nın hâkimiyet alanının büyümesiyle farklı devlet görevlerine olan ihtiyacın ortaya çıkması sonucunda, quaestor’luk makamının mali yönetim ve denetimden sorumlu memuriyete dönüştüğü, Krallık Dönemi’nde oluşturulduğu varsayılan yargısal fonksiyonu haiz quaestores parricidii makamının zaman içinde yerini MÖ 366 yılında oluşturulan praetor’luk görevine bıraktığı yönündeki görüşler değerlendirilmektedir.
Mehmet KURT & Engin KARAKUŞ
Cedrus XI (2023) 135-163. DOI: 10.13113/CEDRUS.202308
Geliş Tarihi: 16.12.2022 | Kabul Tarihi: 06.04.2023
Öz & Abstract
Geç Roma Cumhuriyeti Dönemi’nin büyük bir kısmına tanıklık eden ve bu süre zarfında uzun ve başarılı bir askerî ve siyasî kariyer sürdüren P. Servilius Vatia Isauricus, Roma Cumhuriyeti tarihinde önemli bir yere sahiptir. Zira kendisi geleneksel Romalı devlet adamı tipinin son büyük temsilcilerinden biridir. Tıpkı geçmişin ünlü Romalıları gibi, P. Servilius Vatia Isauricus da sahip olduğu siyasî nüfuzunu yasal sınırlar dâhilinde kazanmış ve kendisini hiçbir zaman Senatus’un üzerinde konumlandırmamıştır. Fakat yaşantısı, Roma siyasetinde askerî ve siyasî açıdan çok büyük bir güce sahip kudretli kişiliklerin ortaya çıktığı bir döneme rastlamış ve ister istemez şöhret bakımından bu gibi isimlerin gölgesinde kalmıştır. Nitekim Antikçağdan günümüze kadar kendileri hakkında sayısız çalışma kaleme alınan bu kudretli kişiliklerin aksine Modern tarih yazımında bile onun hayatını bütünüyle ele alan kapsamlı bir çalışma mevcut değildir. İşte bu çalışma, literatürdeki bu boşluğu bir nebze olsun giderebilmeyi hedeflemektedir.
P. Servilius Vatia Isauricus, who bore witness to a large part of the Late Republic Era and went on to have a long and successful military and political career during this time, has an important place in republican Roman history. Because he is one of the last major Roman statesmen of the traditional kind. Just like the famous Romans of the past, P. Servilius Vatia Isauricus too had gained his political influence within legal boundaries and had never put himself above the Senatus. However, his life had coincided with a period in Roman politics when mighty personalities with great military and political power had emerged, and he had inevitably been overshadowed in terms of reputation by such people. As a matter of fact, there is no comprehensive study that deals entirely with his life, even in modern historiography, contrary to these mighty personalities, about whom countless studies have been written from antiquity to the present. The aim of this study is to fill this gap in the literature to some extent.
Muzaffer DEMİR
Cedrus XI (2023) 165-182. DOI: 10.13113/CEDRUS.202309
Geliş Tarihi: 02.02.2023 | Kabul Tarihi: 28.03.2023
Öz & Abstract
Publius Ovidius Naso, Augustus’un fermanı ile MS 8 yılının Aralık ayında 51 yaşındayken sürgün edilmiştir. Sürgün edilme sebebi tam olarak bilinmese de onun, Augustus’un doğrudan tepkisine yol açabilecek, kusurlu bir davranışından kaynaklanma ihtimali yüksek gözükmektedir. Ovidius’un sürgün yeri olarak Moesia Eyaleti sınırları içinde Tuna Nehri Haliçi’nin biraz kuzeyine düşen Tomis (Constantza/Dobrogea) kenti seçilmiştir. Ovidius hayatının sonuna kadar burada yaşamak zorunda kalmıştır. Roma ile karşılaştırıldığında sert kış şartlarına sahip olan kentin çevresinde göçebe hayat tarzlarını devam ettiren Getae, Sarmatae ve İskitler (Scythae) gibi kabile toplulukları yaşamaktadır. Ovidius sürgün cezasından kurtulmak için af dilekçeleri olarak nitelendirilebilecek şiir şeklinde üç eser yazmıştır: Tristia/Ağıtlar, Epistulae ex Ponto/Karadeniz’den Mektuplar ve Ibis. Ovidius bu eserlerinde Tomis’te kış mevsiminin çok sert ve uzun sürdüğünü gerek yağmalar gerek iklim koşulları nedeniyle kentte sürekli kıtlık yaşandığını iddia etmektedir. Bu makalede Ovidius’un sürgün cezasından kurtulmak için yukarıda bahsedilen üç eserinde içinde bulunduğu hayat koşullarını bilerek kötü gösterdiğine ve hatta bölgede düşmanca tavırlar sergileyen İskit varlığını abarttığına dair kanıtlar ortaya konulacaktır.
Publius Ovidius Naso was exiled by the edict of Augustus at the age of 51 in December 8 A.D. Although the exact reason for his exile is not known, it seems likely that it was due to a fault for behaviour against Augustus that led to this direct reaction. The city of Tomis (Constanta/Dobrogea), which falls a little north of the Danube River Golden Horn, was chosen as the place of exile of Ovidius. He had to live here for the rest of his life. As compared to Rome, this city not only had harsh winter conditions, but at the same time, tribes such as Getae, Sarmatae and Scythae (Scythians) lived in its vicinity, who continued in their nomadic lifestyles. While in exile, Ovidius wrote three works in the form of poetry, which can also be described as apologetic letters: Tristia/Laments, Epistulae ex Ponto/ Letters from the Black Sea and Ibis. In these poems, he claims that the winter conditions in Tomis are very harsh and long-lasting, and that food shortages occurred in the city due to both plundering and raids and from the climatic conditions. In this study, evidence is brought forward that Ovidius in the above-mentioned three works aimed at misrepresenting his conditions of life and even exaggerated the existence of the hostile Scythians in the vicinity, in order to free himself from exile.
Fatih ONUR
Cedrus XI (2023) 183-213. DOI: 10.13113/CEDRUS.202310
Geliş Tarihi: 17.03.2023 | Kabul Tarihi: 20.04.2023
Öz & Abstract
Bu yazı 2022 yılının sonlarında Fethiye Müze Müdürlüğü başkanlığında, Muğla Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı ile Dalaman Belediyesi’nin maddi destekleriyle ve yazarın bilimsel danışmanlığında başlatılan Kalinda-Şerefler Kazısı kapsamında kaleme alınmıştır. Yazı Kalinda ve çevresine yönelik eskiçağ tarihi ve eskiçağ coğrafyası açılarından yapılmış genel bir değerlendirmeyi ve kritik tespitleri içermektedir. Kalinda’nın Arkaik ve Klasik dönemlerde Likya-Karya sınır bölgesinde Kaunos ile birlikte ya da Kaunos’tan sonra en güçlü ve en büyük kent olduğu anlaşılmaktadır. Hellenistik Dönem’de tipik kent kurumlarına ve memurlarına sahip, sikke basan bir polis olup bir Ptolemaioslar garnizonuna ev sahipliği yapmaktaydı. Gerek Kaunos gerekse Rodos bu kente sahip olmak için çeşitli dönemlerde girişimlerde bulundular. Roma Dönemi’nde Lykia Birliği’nin bir üyesi oldu. Patara Yol Anıtı’nda Telmessos, Lyrnai ve Kaunos olmak üzere üç yol bağlantısı verilmiş olan kente MS 141 yılındaki deprem sonrasında Opramoas’ın yardım sağladığı bilinmektedir. Yazıda kentin lokalizasyonuna yönelik sorunlar ve tartışmalar ayrıca değerlendirilmiştir. Bununla birlikte kazısı yapılmakta olan Dalaman-Şerefler’deki kalıntı grubu Kalinda’ya ait en önemli yerlerden bir tanesini oluşturmaktadır. Bu kalıntı grubunda yapılan incelemeler ve kazılardan elde edilecek sonuçların ve yakın çevrede yapılacak olan gözlemlerin bize aydınlatıcı bilgiler sunacağını umuyoruz.
This paper has been prepared within the scope of the Calynda-Şerefler Excavation, which was initiated in late 2022 under the direction of Fethiye Museum Directorate, with the financial support of Muğla Governorship Investment Monitoring and Coordination Directorate and Dalaman Municipality, under the scientific consultancy of the author. The paper provides a general evaluation and critical observations on Calynda and its surroundings from the perspectives of ancient history and ancient geography. Calynda was the most powerful and the largest city in the Carian-Lycian border region together with or after Kaunos in the Archaic and Classical periods. In the Hellenistic period it was a typical polis with urban institutions and officials, minting coins and hosting a Ptolemaic garrison. Both Kaunos and Rhodes made attempts to own this city at various periods. It was a member of the Lycian Leauge during the Roman Period. Calynda was recorded in three road connections with Telmessos, Lyrnai and Kaunos in the Pataran Road Monument and Opramoas provided aid to the city after the earthquake in 141 AD. The problems and debates regarding the localisation of the city are also discussed in the paper. However, the group of ruins at Dalaman-Şerefler, which is currently being excavated, constitutes one of the most important sites of Calynda. We hope that the results of the investigations and excavations conducted on this group of remains and the observations to be made in its immediate vicinity will provide us with enlightening information.
Surveys in the Necropolis of Cadianda
Cadianda Nekropolis’inde Yüzey Araştırmaları
Cadianda Nekropolis’inde Yüzey Araştırmaları
Pınar DÖĞERLİ BAŞERKAFAOĞLU
Cedrus XI (2023) 215-232. DOI: 10.13113/CEDRUS.202311
Geliş Tarihi: 22.11.2023 | Kabul Tarihi: 30.03.2023
Öz & Abstract
Cadianda is located at the border of West Lycia and Caria, near the Tekirlik neighborhood of Yeşilüzümlü of modern day Muğla/Fethiye. It is situated on the road to important Lycian cities such as Araxa, Oinoanda, Telmessos, Tlos, Letoon and Xanthos. Built on steep rocky cliffs at 970 m and surrounded by city walls, it overlooks Telmessos Harbor and Valley of Xanthos.
162 funerary structures have been discovered in surface surveys, which are sprinkled across a wide area inside and outside the city walls. The tomb structures include a monolith, rock tombs, sarcophagus, heroon and chamber tombs with gable, straight or vaulted roofs. The variety of the tomb architectures is especially striking. The chamber tombs with vaulted roof are the group with the highest count, despite not being widely seen in Lycia elsewhere; and it can be said that Cadianda has the most examples of them in Lycian cities. On the flip side, the Lycian style of sarcophagi with semerdam has only one example in Cadianda, and rock tombs are also few. Additionally, chamber graves with vault roofs are seen built adjacent to the ones with triangular and straight roofs.
The purpose of this article is to help future studies by defining and summarizing the graves identified, plans drawn and documented on map in 2021. The tombs have been weathered down by the years and nature, but a few have been preserved somewhat thanks to the lack of new development in the acropolis.
Batı Lykia’nın Karia ile sınırında, bugünkü Muğla/ Fethiye’ye bağlı Yeşilüzümlü’nün Tekirlik mevkiinde yer alan Cadianda, Araxa, Oinoanda, Telmessos, Tlos, Letoon, Ksanthos gibi Lykia’nın önemli kent yollarının üzerindedir. 970 m rakımda, sarp kayalar üzerinde, surlarla çevrili yerleşim, Telmessos Limanı’na ve Ksanthos Vadisi’ne hâkim bir konumdadır. Yüzey araştırmaları sonucunda tespit edilen 162 mezar yapısı, surların dışında ve içinde geniş bir alana yayılmıştır. Dikme mezar, kaya mezarları, lahit, tapınak formlu mezarlar, heroon ile tonoz, düz, ve üçgen çatılı oda mezarlar ve khamosorion mezar tespit edilmiştir. Özellikle mimarinin çeşitliliği dikkat çekicidir. Bazı kentler dışında Lykia Bölgesi’nde yaygın olmayan tonoz çatılı oda mezarlar sayıca en fazla grubu oluşturmuştur. Dolayısıyla Batı Lykia’da bu tip mezarın en fazla görüldüğü kentin Kadianda olduğunu söylemek mümkündür. Buna karşın Lykia’ya özgün semerdam kapaklı lahitlerin burada tek örnekle temsil edilmesi ve kaya mezarlarının azlığı dikkat çekicidir. Kadianda’da tonoz çatılı oda mezarların üçgen çatılı ve düz çatılı oda mezarlarla yan yana bitişik nizamda olması da diğer bir gözlemdir. Makalenin amacı; 2021’de kayıt altına aldığımız, çizimlerini yaptığımız, haritaya işlenerek plankotesini çıkardığımız mezarların genel tanımını yaparak ileriki çalışmalara yardımcı olmaktır. Mezarlar zamanın yıkıcı tahribatına yenik düşmüş, eksilme sürecine girmiştir. Bununla birlikte akropolis bölgesinde yeni yapılaşma olmaması, mezar yapılarının kısmen de olsa korunmasını sağlamıştır.
Esra TÜTÜNCÜ & Hüseyin KÖKER
Cedrus XI (2023) 233-241. DOI: 10.13113/CEDRUS.202312
Geliş Tarihi: 11.02.2023 | Kabul Tarihi: 03.04.2023
Öz & Abstract
Pisidia Bölgesi sınırları içerisinde yer alan Ariassos, günümüzde Antalya İli Döşemealtı İlçesi Akkoç Köyü yakınlarına konumlanmaktadır. Kent, Magnesia Muharebesi’nin (MÖ 190) ardından imzalanan Apameia Anlaşması’nın (MÖ 188) hemen sonrasında kurulmuştur. Ariassos’un ilk sikkeleri bronz olup Geç Hellenistik Dönem’e (MÖ I. yüzyıl) tarihlenmektedir. Kent Roma İmparatorluk Dönemi sikkelerini üretmeye Augustus döneminde (MÖ 27-MS 14) başlamış ve son sikkelerini de Gallienus döneminde (MS 253-268) darp etmiştir. Kentin söz konusu Geç Hellenistik Dönem sikkeleri bronz ve 6 emisyon olarak 4 seri ve bunlardan sadece birinin 3 varyasyonu olacak şekilde darp edilmişlerdir. Roma İmparatorluk Dönemi şehir sikkeleriyse 55 emisyonda darp edilirlerken 20 farklı arka yüz tipi kullanılmıştır. Bu çalışmada kentin Geç Hellenistik Dönem sikkeleri genel hatlarıyla ele alınırken, esas olarak şimdiye kadar yapılan yayınlarda karşılaşılan bazı yanlış atribüsyonlar üzerinde durulmakta ve düzeltilmektedir.
Ariassos, within the borders of Pisidia, is located in close vicinity of Akkoç village of Döşemealtı district of Antalya province today. The city was founded immediately after the Treaty of Apameia (188 BC), which was signed after the Magnesia War (190 BC). While the bronze coins of Ariassos dated to the Late Hellenistic period (Ist century BC), during the Roman Imperial period she minted coins, albeit with interruptions, between the reign of Augustus (28 BC – AD 14) and Gallienus (253-260 AD). The mentioned Late Hellenistic coins of the city were minted in bronze and 6 emissions with 4 series and 3 variations. Roman provincial coins of the city were minted in 55 emissions, while 20 different reverse types were used. In this study, while the Late Hellenistic coins of the city are discussed in general terms, mainly some erroneous attributions encountered in the publications made so far are emphasized and corrected.
Serhat FOÇA
Cedrus XI (2023) 243-288. DOI: 10.13113/CEDRUS.202213
Geliş Tarihi: 25.10.2022 | Kabul Tarihi: 07.02.2023
Öz & Abstract
Due to the city’s strategically important geographical position in the eastern part of the Roman Empire, the Caesarean mint remained active for the next three centuries, since AD 17, when Cappadocia was constituted as a Roman Province. The Caesarean coinage is distinct and displays a number of features that justify its significance. As part of this paper, we present a catalogue of selected Roman provincial coins of Caesarea in Cappadocia from the Niğde Museum’s collection, denoting different legend and type combinations on the obverse and reverse of the coins. Later there follows a brief study of the variety of coins issued under the Roman sovereignty of the province from the time of Claudius to Gordianus III. Even though the legends on the coins follow the same order, the designs, particularly those on the reverse of the coins, reveal the broad diversity of the objects. The majority of the types have merely local significance, and any possible variance tends to refer to the local cults pertinent to the city, with Mount Argaeus appearing as the most commonly represented image on the coins of Caesarea. Other types are infrequently used, yet we see imperial symbols making their way into provincial coinage, alluding to historical events and conquests of the Empire.
MS 17’de Kappadokia’nın bir Roma Eyaleti olmasıyla imparatorluğunun doğusunda stratejik olarak önemli bir konumda bulunan Kaisareia kenti, üç yüzyıl boyunca aktif bir darphane olarak varlığını sürdürmüştür. Kaisareia sikkelerindeki çok sayıdaki farklı betimlemeler bu sikkelerin çeşitliliğini ortaya koymaktadır. Bu çalışmanın katalog kısmında, Niğde Müzesi Koleksiyonu’nda korunan ve Kappadokia eyaletinde yer alan Kaisareia’nın Roma Eyalet sikkeleri incelenirken; metin kısmında Roma Egemenliği altında bir eyalet olarak varlığını sürdüren Kaisareia’nın, Claudius’dan III. Gordianus’a kadar olan zaman aralığını kapsayan sikkeler ayrıntılarıyla açıklanmak, tadır. Bu sikkelerin ön ve arka yüzlerindeki yazılar çok değişkenlik göstermezken, özellikle arka yüzü olmak üzere, betimlemelerde farklılıklar görülmektedir. Çalışmada incelenen sikkelerin çoğunluğunda yerel özellikler ağır basmakta olup, kentin kült ile ilgili betimlemelerine yer verilmiştir. Bu bağlamda, Kaisareia sikkelerinin üzerinde en çok kullanılan betimleme Argaios (Erciyes) Dağı olarak göze çarpmaktadır. Buna karşın tarihsel olaylar ve imparatorluğun fethettiği yerlerin gösterimlerinin yer aldığı sembolik betimlemeler daha az kullanılmaktadır.
Mehmet Kayhan MURAT
Cedrus XI (2023) 289-305. DOI: 10.13113/CEDRUS.202314
Geliş Tarihi: 01.01.2023 | Kabul Tarihi: 23.03.2023
Öz & Abstract
Zeytinliada, Balıkesir’e bağlı Erdek İlçesi’nin yaklaşık 250 m açıklarında yer alır. Zeytinliada’da 2006-2016 yılları arasında yapılan kazılarda Meryem Ana Manastırı, manastır içerisinde kiliseler ve günlük yaşam ile ilgili yapılar tespit edilmiştir. Zeytinliada Doğu Kazı Alanı’ndaki çalışmalar 2009, 2011, 2012 ile 2016 yıllarında yapılmıştır. Kazılar sonucunda alanda dinî ve günlük yaşam ile ilgili yapılar grubu açığa çıkarılmıştır. Söz konusu yapılar adada dinî yaşamın yanı sıra sosyal yaşam ile de ilgili yapılar topluluğu olduğunu göstermiştir. Zeytinliada’da şapelde 108, Doğu Kazı Alanı’nda 59 ve Meryem Ana Kilisesi’nde 44 tane olmak üzere toplam 211 sikke bulunmuştur. Sosyal yaşam ile ilgili yapılar topluluğunun yer aldığı Doğu Kazı Alanı’nda çok sayıda seramik, kandil, metal eser ve sikkeler ele geçen küçük buluntular arasındadır. Makalenin konusunu oluşturan 59 sikke alanın değişik yerlerinde ve farklı kot seviyelerinde bulunmuştur. Sikkelerin 43’ü tanımlanmış, 16 sikke ise aşırı korozyona uğradığından dolayı tanımlanamamıştır. Kataloğu oluşturulan tanımlanan sikkelerden 1’i Aurelianus dönemine (MS 270-275) diğer sikkeler MS V. yüzyıl sonu ile MS VII. yüzyılın ilk çeyreği arasına tarihlenmektedir. Sikkeler 8 imparatorun hanedanlık yıllarında 6 farklı darphanede basılmıştır. Genel kondisyonları kötü olan sikkeler toplamda 6 farklı birimde darp edilmişlerdir. İncelenen sikkeler Doğu Kazı Alanı’nda ele geçip yayını yapılan eserler ile karşılaştırılıp alanının kullanım evreleri tespit edilmiştir.
Zeytinliada is located approximately 250 m offshore from the Erdek District of Balıkesir. During the excavations carried out in Zeytinliada between 2006 and 2016, the Virgin Mary Monastery, churches within the monastery and structures related to daily life were identified. Studies in Zeytinliada East Excavation Area were carried out in 2009, 2011, 2012 and 2016. As a result of these excavations, a group of structures relating to religious and daily life in the area were unearthed. These structures showed that there was a collection of structures related to social, as well as religious life on the island. On Zeytinliada, a total of 211 coins were found, 108 in the chapel, 59 in the East Excavation Site, and 44 in the Virgin Mary Church. Many examples of ceramics, oil lamps, metal artifacts and coins were among the small finds unearthed in the East Excavation Site, where a group of structures related to social life are located. 59 coins, which are the subject of the article, were found in different parts of the area and in different strata of the excavations. 43 of the coins were identified, while 16 coins could not be identified due to excessive corrosion. One of the identified coins catalogued is dated to the Aurelianus period (270-275 A.D.), while the other coins date from the end of the V cent. A.D. and to the first quarter of the VII cent. A.D. These coins were struck at 6 different mints during the dynastic years of 8 emperors. The coins poor general condition were minted in 6 different units in total. The analyzed coins were compared with the works found and published from the Eastern Excavation Site, and the phases of use of the area were determined.
Tolga ÖZHAN
Cedrus XI (2023) 307-312. DOI: 10.13113/CEDRUS.202315
Geliş Tarihi: 30.01.2023 | Kabul Tarihi: 16.03.2023
Öz & Abstract
Lykia’da Hristiyanlığın kökenleri ve gelişimi üzerine çalışmalar, 20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren, farklı disiplinlerden bilim insanlarının yürüttüğü araştırmalar neticesinde, üç yüz yıllık bir kronolojik sınır içerisine değerlendirilmiş fakat Hristiyanlığın hangi unsurlar This article presents a Latin honorary inscription found in the cemetery of the town of Geyikli in the province of Çanakkale. Like other epigraphic finds previously discovered at the cemetery, the inscribed stone was likely transported from the ancient city of Alexandreia Troas. The inscription was found on an architectural fragment decorated with grooves on the right side. This stone is likely part of a pilaster that once belonged to a monumental building. The inscription honours Quintus Burricius Follius Classicus, a member of the gens Burricia. Other members of the gens were also mentioned in an unpublished honorary inscription that was found in the Smintheion. The bestowal of ornamenta decurionalia, duoviralia and sacerdotalia suggest Quintus Burricius Follius Classicus was a distinguished person. Epigraphic examples of ornamenta are not common in Alexandreia Troas. This inscription is significant because it is the only example of a person being honoured with three ornamenta in the city. Q. Burricius Follius Classicus was probably too young to be a member of the ordo decurionum, and as a member of a local elite family, he was able to benefit from these honours., nasıl kabul edildiğine ilişkin bütüncül bir yaklaşım ortaya konulmamıştır. Bu sebeple I. ila IV. yüzyıllar arasına odaklanan bu çalışmanın amacı modern, antik ve arkeolojik kaynakları eleştirel bir perspektifte değerlendirerek, konunun kaynaklarını tanımaktır. İkinci olarak mevcut Lykia araştırmaları kapsamında literatürde bir boşluk olarak gözüken Lykia’da Hristiyanlığın nasıl geliştiğini ve bu doğal süreçte hangi unsurların kullanıldığını sözü edilen kaynaklar ışığında ortaya koymaktır
Bu makalede Çanakkale’nin Geyikli Beldesi mezarlığında bulunan Latince bir onurlandırma yazıtı tanıtılmaktadır. Mezarlıkta daha önceden tespit edilen diğer epigrafik buluntular gibi bu parça da Aleksandreia Troas antik kentinden buraya taşınmış olmalıdır. Yazıt, sağ yüzü flütler ile bezenmiş bir mimari bir parça üzerinde yer almaktadır. Bu taş, bir pilasterin günümüze ulaşan parçasıdır ve muhtemelen bir zamanlar anıtsal bir yapının mimari unsuruydu. Yazıtta daha önce Smintheion’da bulunmuş ancak henüz yayınlanmamış olan başka bir onurlandırma yazıtında geçen ve Aleksandreia Troas dışında henüz epigrafik olarak kayıt altına alınmamış olan gens Burricia’nın bir üyesi olan Quintus Burricius Follius Classicus onurlandırılmaktadır. Ornamenta decurionalia, duoviralia ve sacerdotalia Quintus Burricius Follius Classicus’un ayrıcalıklı bir birey olduğunu göstermektedir. Aleksandreia Troas’ta ornamenta örneklerine sık rastlanmamakla birlikte mevcut yazıt, kentte bir kişinin üç ornamenta ile onurlandırıldığını gösteren tek örnek olması bakımından önemlidir. Q. Burricius Follius Classicus, olasılıkla ordo decurionum’un üyesi olmak için epey genç olduğu için yerel elit bir ailenin üyesi olarak bu onursal nişanlardan (ornamenta) faydalanma imkanı olmuştur. Yine de Q. Burricius Follius Classicus’un erken yaşta ölümünün ardından bu nişanlarla ödüllendirilmiş olabileceği göz ardı edilmemelidir.
Yurdagül ÖZDEMİR & M. Tuncay ÖZKAN
Cedrus XI (2023) 313-338. DOI: 10.13113/CEDRUS.202217
Geliş Tarihi: 07.09.2022 | Kabul Tarihi: 05.01.2023
Öz & Abstract
Çalışmamızın konusunu Konya Arkeoloji Müzesi’nde bulunan Roma Dönemi ve Geç Antik Çağ’a tarihlenen bronz kandiller oluşturmaktadır. Erken dönemlerden itibaren kandillerin, günlük yaşamda evlerin aydınlatılmasında, resmi ve dinî törenlerde kullanıldığı, ayrıca ölü hediyesi olarak da mezarlara konulduğu bilinmektedir. Çalışmamızda Konya Arkeoloji Müzesi’nde bulunan satın alma ve müsadere yoluyla müze koleksiyonuna dâhil edilen 33 adet bronz kandil ele alınmıştır. Bronz kandiller bronzun eritilerek yeniden kullanılabilen bir malzeme olması nedeniyle pişmiş toprak kandillere göre daha az sayıda günümüze ulaşmıştır. Bronz kandil yapımının MS I. yüzyıldan itibaren yaygınlaştığı bilinmektedir. Bu dönem bronz kandillerin Geç Hellenistik Dönem pişmiş toprak kandillere benzedikleri görülmektedir. MS IV-V. yüzyıldan itibaren ise antikçağ kandillerinin üslup özelliklerine Hristiyanlık sembolleri eklenerek dinî ve günlük kullanıma uygun kandillerin yapımı yaygınlaşmıştır. Konya Arkeoloji Müzesi’nde bulunan Roma Dönemi ve Geç Antik Çağ kandillerinde de bu değişimi izlemek mümkündür. Çalışmamızda incelediğimiz eserler, formlarına göre gruplandırılarak Roma Dönemi ve Geç Antik Çağ olmak üzere alt başlıklar altında detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Eserler, Türkiye ve yurt dışı müzeleri ile özel koleksiyonlardaki benzer örneklerlerle ilişkilendirilerek tarihlendirme önerileri yapılmıştır.
The subject of this study is the bronze oil lamps dating from the Roman and Late Antique Periods, today in the Konya Archaeological Museum. It is known that from early periods that oil lamps were used in daily life to illuminate homes and in the course of official and religious ceremonies, and were also placed within tombs as gifts for the dead. In our study, 33 bronze oil lamps in the Konya Archeology Museum collection acquired through purchase and from confiscation are discussed. Due to the fact that bronze is a material that can be melted and reused, bronze oil lamps have survived in fewer numbers than terracotta oil lamps. The production of bronze oil lamps become widespread from the Ist century A.D. onwards. The bronze oil lamps of this period resembled the terracotta oil lamps of the Late Hellenistic period. Beginning from the IVth-Vth century A.D., Christian symbols were added to the stylistic features of ancient oil lamps and production of oil lamps suitable for religious and daily use became widespread. This change is observable in the collection of Roman and Late Antique Age oil lamps in the Konya Archaeological Museum. The oil lamps examined in this study are grouped according to their forms and discussed in detail under the subheadings of the Roman period and Late Antique Period. The related similar artifacts in museums and private collections in Turkey and abroad were identified and dating suggestions were made accordingly.
Bahadır KABAKAŞ & İsa KIZGUT
Cedrus XI (2023) 339-358. DOI: 10.13113/CEDRUS.202317
Geliş Tarihi: 03.05.2023 | Kabul Tarihi: 18.06.2023
Öz & Abstract
In ancient cultures, tomb structures often featured inscriptions and figural narrations aimed at highlighting the identity, characteristics, profession, or exceptional aspects of the tomb owner. The symposion scene depicted in Kayabaş, as well as the narrative showcasing the glory of the tomb owner, were also lovingly practiced in Mesopotamian cultures, Anatolia, and the Ancient Greek world. The two reliefs located on the left side of the symposion relief, which serves as a local example of the general figurative narrations on the main rock mass in the Kayabaş neighborhood, appear to form a cohesive whole with the main scene. They share an oval-shaped top, a flat bottom, and are placed adjacent to each other on the same ground. South of these reliefs and on the ground, two damaged sarcophagus basins and large-scale round stone blocks can be found. Nearby, there is a quarry, 2 ostothek mortises, 4 chamosorions, and 3 additional sarcophagi, one intact, one broken, and another completely crumbled. These remnants indicate that this area served as a necropolis. Moreover, the relief and a free-standing round stone block located in the area were examined, and suggestions were developed based on these findings.
Antikçağ kültürlerinde mezar sahibinin kimliğini, özelliklerini, mesleğini veya üstün bir yönünü vurgulamak amacıyla mezar yapıları üzerinde, yazıt ve figürsel anlatımlara rastlanır. Kayabaş’ta görülen symposion sahnesi ile mezar sahibinin şanını gösteren anlatım; Mezopotamya kültürleri, Anadolu ve Antik Hellen dünyasında da sevilerek uygulanmıştır. Kayabaş Mahallesi’ndeki ana kaya kütlesi üzerinde yer alan genel figüratif anlatıların yerel bir örneği olan symposion kabartmasının sol tarafında yer alan, tepeleri oval formlu, tabanları düz, birbirine bitişik ve aynı zemini paylaşan iki kabartma, ana sahneyle bütünlük oluşturuyor görünmektedir. Kabartmaların güneyinde ve zeminde tahrip olmuş iki adet lahit teknesi, büyük ölçekli yuvarlak bir taş blok vardır. Yakın çevrede taş ocağı, 2 ostothek yuvası, 4 khamosorion, biri sağlam, biri kırık, diğeri tamamen ufalanmış 3 lahit daha bulunmaktadır. Söz konusu kalıntılar bu alanın bir nekropol olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra kabartma ve alanda bağımsız olarak yer alan yuvarlak bir taş blok incelenmiş ve öneriler geliştirilmiştir. Kayabaş mahallesindeki ana kaya kütlesi üzerinde yer alan genel figüratif anlatıların yerel bir örneği olan sempozyum kabartmasının sol tarafında yer alan, tepeleri oval formlu, tabanları düz, birbirine bitişik ve aynı zemini paylaşan iki kabartma ana sahneyle bütünlük oluşturuyor görünmektedir. Kabartmaların güneyinde ve zeminde tahrip olmuş iki adet lahit teknesi, büyük ölçekli yuvarlak taş blok vardır. Yakın çevrede taş ocağı, 2 ostothek yuvası, 4 khamosorion, biri sağlam, biri kırık, diğeri tamamen ufalanmış 3 lahit daha bulunmaktadır. Söz konusu kalıntılar bu alanın bir nekropol olduğunu ortaya koymaktadır. Yine bölgede yapılan araştırmalarda Dioskurlar ve Aana Tanrıça kabartmaları tespit edilmiştir.
Mehmet OK
Cedrus XI (2023) 359-376. DOI: 10.13113/CEDRUS.202318
Geliş Tarihi: 08.03.2023 | Kabul Tarihi: 22.05.2023
Öz & Abstract
Germanicia, antikçağda Cilicia-Cappadocia sınırında, Commagene Bölgesi’nde, günümüzde ise Kahramanmaraş ili, Dulkadiroğlu ilçesinde yer almaktadır. Antik kentte 2021 yılında gerçekleştirilen kazı çalışmalarında mozaik zemin döşemeli bir konut yapısı ortaya çıkarılmıştır. Bu çalışmada, söz konusu alandan ele geçen Afrika Kırmızı Astarlı Seramikleri değerlendirilmiştir. Kapların form tipolojisinin oluşturulmasında, Hayes’in gruplandırması örnek alınmıştır. Buna göre 8 farklı form tespit edilmiştir. Germanicia’da bulunan Afrika Kırmızı Astarlı Seramik formlarının benzerleri, Anadolu’da pek çok kentte bulunmaktadır. Ancak kapalı bir form olan oinophoros (?) ise sadece Germanicia’da bulunmuş olup ünik bir eser olarak nitelendirilebilir. Bu kapsamda incelenen Germanicia buluntusu Afrika Kırmızı Astarlı Seramikleri MS IV. yüzyıl ile MS VII. yüzyıl arasını göstermektedir. Antik kentte bulunan bu seramikler, söz konusu tarihler içerisinde Kuzey Afrika ile ticari ilişkilerinin olduğunu göstermektedir.
This study examines the African red slip pottery found in the ancient city of Germanicia, on the Cilicia-Cappadocia border of the Commagene region in antiquity, today’s Dulkadirolu district of Kahramanmaraş Province. During excavations carried out in the city in 2021, a residential structure with mosaic flooring was unearthed. In this area, late Roman African red-slipped pottery was discovered. Within this group, eight different forms were identified. There are similar African red slip pottery forms to those found in Germanicia found in many cities throughout Anatolia. However, this example, which is a closed form oinophoros (?), has yet to be found anywhere else and is a unique example. Hayes’ grouping was taken as an example for the creation of the form typology. The African red slip pottery found in Germanicia examined in this context can be dated to between the IVth century A.D. and the VIIth century A.D. These pottery finds from this ancient city are important in showing that in this period there were commercial relations between Germanicia and North Africa.
Senem DİNÇ
Cedrus XI (2023) 377-386. DOI: 10.13113/CEDRUS.202319
Geliş Tarihi: 04.04.2023 | Kabul Tarihi: 05.05.2023
Öz & Abstract
This article concerns a large inscription carved in marble, which was found used as a decorative object in the garden of a private property in the Boztepe District of Kırşehir Province and later included in 2016 in the inventory of the Kırşehir Museum. The new inscription featured a Psalm verse and the name of the person who had the inscription made, someone called Leo with the title of ex comitibus. It is noteworthy because the verse concerns baptism and the hole in the center indicates it was used as a lid to a baptismal well. In contrast to the baptismal pools used commonly in the Early Christian period, having a well specifically for this ritual makes this a rare documented example. This study aims to determine the exact function and the date of the inscribed stone. The subject of baptism in the Early Christian period and the historical development of the comes title, which became widespread during the reign of Constantine I, have been examined to provide perspective. Thinking that they would contribute to the dating explanations have also provided for the elaborate decoration carrying the style of the period.
Bu makalenin konusunu 2016 yılında Kırşehir Müzesi envanterine kazandırılan, Kırşehir ili Boztepe ilçesinde özel bir mülkün bahçesinde peyzaj malzemesi olarak kullanılmış, dev boyuttaki mermer bir levha üzerinde yer alan yazıt oluşturmaktadır. Bu yeni yazıtta, Zebur’dan bir ayet ve ex comitibus unvanına sahip Leon adlı bir kişinin taşı yaptırdığı yazmaktadır. Taş, bir kuyu üzerinde kullanıldığını gösteren ortasındaki delik ve üzerindeki vaftiz ile ilgili ayet sebebiyle özeldir. Erken Hristiyanlık döneminde yaygın olan vaftiz havuzlarının kullanımının aksine bir kuyunun bu ritüel için yapılmış olması onu bugüne dek belgelenmiş nadir örneklerden biri yapmaktadır. Bu makalede yazıtın üzerinde yer aldığı taşın kullanım amacının belirlenmesi ve yazıtın tarihlendirilmesi üzerinde durulacaktır. Bu amacı yerine getirmek için Erken Hristiyanlık Dönemi’nde vaftiz konusu ve I. Constantinus dönemi ile yaygınlaşan comes unvanının tarihsel gelişimi üzerinde durulmuş, ayrıca taş üzerindeki, yapıldığı dönemin stilini taşıyan zengin bezemeler de tarihlendirmede katkısı olacağı düşüncesi ile açıklanmaya çalışılmıştır.
Savatra Kilise Taban Mozaiğinde Uygulanan Önleyici Koruma Yöntemleri ve
Koruma ÖnerileriManavgat Castle in the Late Middle Ages Turkish Period (1071-1453)
Preventative Conservation Methods and Conservation Recommendations Applied to the
Church Floor Mosaic in Savatra
Koruma ÖnerileriManavgat Castle in the Late Middle Ages Turkish Period (1071-1453)
Preventative Conservation Methods and Conservation Recommendations Applied to the
Church Floor Mosaic in Savatra
Nesrin KEKEÇ & İlker IŞIK
Cedrus XI (2023) 387-400. DOI: 10.13113/CEDRUS.202320
Geliş Tarihi: 15.02.2023| Kabul Tarihi: 30.03.2023
Öz & Abstract
Savatra antik kenti, Konya ilinin Karatay ilçesine bağlı, Yağlıbayat Mahallesi içerisinde yer almaktadır. 2022 yılı kazı çalışmaları sırasında Erken Bizans Dönemi’ne ait üç nefli bazilikal planlı bir kilisenin tabanında yer alan mozaikli alan açığa çıkartılmış ve söz konusu mozaikli alan aynı yıl Konya Koruma Kurulu tarafından sit alanına çevrilmiştir. Kilisenin tabanında yan yana iki ayrı mozaikli alan mevcuttur. Mozaikler bulundukları alana göre sol nef ve orta nef olarak sınıflandırılmıştır. Mozaikli alanın her iki yüzeyi de incelendiğinde alanın yüzey sularından kaynaklı yoğun bir bozulmaya maruz kaldığı ve yüzeyde lokal hâlde lakuna boşluklarının ve yükseltilerin oluştuğu saptanmıştır. Ayrıca kalker kaplı tüm yüzey alanının doğu kısmında tessera dağılmaları ve harç bozulmalarından kaynaklı tahripler söz konusudur. Dolayısıyla elde edilen veriler doğrultusunda yapılan bu çalışmada, mozaikli alanın iyileştirilmesine yönelik mekanik ve kimyasal temizlik işlemleri yapılarak pasif koruma eylemleri ele alınmıştır. Mozaikler üzerinde yapılan koruma çalışmalarında farklı uygulamalar geliştirilmiş ve yeni pasif koruma planları oluşturulmuştur.
The ancient city of Savatra is located in the Yaglibayat area of the Karatay District of Konya Province. During excavations in 2022, the mosaic area on the floor of a three-nave basilical plan church of the early Byzantine period was unearthed and, in the same year, the area with mosaics was turned into a protected area by the Konya Conservation Board. There are two separate mosaic areas side by side on the floor of the church. The mosaics are located in the left nave and middle nave according to the area classified. It has been determined that the area is exposed to intense deterioration caused by surface waters and the local lacunae spaces and elevations are formed on the surface when both surfaces of the mosaic area are examined. In addition, the eastern part of the entire surface area covered with limestone is damaged due to the tesserae scattering and from mortar deterioration. Therefore, mechanical and chemical cleaning operations for the conservation of the mosaic area were carried out and passive protection measures were explored in this study that was undertaken in accord with the data acquired. Different applications were developed in conservation studies on mosaics and new passive protection plans have been created.
Michael D. YILMAZ
Cedrus XI (2023) 401-407. DOI: 10.13113/CEDRUS.202321
Geliş Tarihi: 26.042022| | Kabul Tarihi: 05.12.2022
Abstract & Öz
Linon (Linum) is an ancient settlement located between Parion and Priapos on the Asiatic shore of the Marmara Sea (Propontis). Although little is known about Linon, ancient texts refer to the settlement being a dependency of Parion. This article concerns the Λινούσιοι Κοχλίαι (Linusian Snails) which are mentioned in ancient texts without a full description regarding them being provided other than that these snails are declared to be “delicious” and the “best in the world”. Although it has not been determined whether the Linusian snails are marine or terrestrial snails, this paper utilising information gained from ancient texts, as well as modern archaeological reports and interviews with locals, particularly with local fishermen and attempts to indentify the Linusian Snails. The interviews and site trips taken indicate that there are two possibilities amongst modern snail shells found in the region; namely the Tonna galea and the Rapana venosa. In order to evaluate this information regarding Linon, related information from nearby settlements was also consulted as part of the method employed in this work.
Linon (Linum) Marmara Denizi’nin (Propontis) Anadolu kıyısında Parion ve Priapos antik kentleri arasında yer alan bir antik yerleşimdir. Her ne kadar Linon hakkındaki bilgiler kısıtlı olsa da, antik metinler Linon’un Parion’a bağlı bir yerleşim olduğunu ifade etmektedir. Bu makalenin konusunu teşkil eden Λινούσιοι Κοχλίαι (Linon Salyangozları) antik metinlerde açıklayıcı olmayan bir şekilde, sadece “leziz” ve “dünyanın en iyisi” oldukları şeklinde ifade edilmektedir. Linon salyangozlarının, deniz salyangozu veya kara salyangozu oldukları hakkında net bir açıklama bulunmamasına rağmen bu makale kapsamındaki çalışma, antik metinler yanı sıra modern arkeolojik araştırmalara ait rapor ve yayınlarla bölgede yaşayanlar, özellikle yerel balıkçılar, ile yapılan görüşmelerden elde edilen bilgileri birleştirerek Linon salyangozlarının türünü tanımlamayı amaçlamaktadır. Görüşmelerden alınan bilgilerin yanı sıra alanda yapılan gezi ve gözlemler, bölgedeki günümüze ait salyangoz kabukları arasında Tonna galea ve Rapana venosa olmak üzere iki ihtimal ortaya koymaktadır. Tespit edilen ve ortaya konacak bilginin daha detaylı değerlendirilmesini sağlayabilmek için ayrıca çevre kentlerde elde edien bilgilerin de baz alındığı bir çalışma yöntemi benimsenmiştir.
Özge BOZKURTOĞLU
Cedrus XI (2023) 409-428. DOI: 10.13113/CEDRUS.202322
Geliş Tarihi: 20.04.2023 | Kabul Tarihi: 18.06.2023
Öz & Abstract
The Crusades which were launched at the end of the 11th century resulted in a new political diversity in the Mediterranean. Cyprus was captured by Richard I, the king of England. In 1192, he sold the island to Guy of Lusignan who had lost his throne in the Kingdom of Jerusalem. This resulted in the establishment of a Frankish Kingdom which would last nearly three hundred years. However, the states founded in Greece after the Fourth Crusade were less stable political entities. Mystras (Mistra) was founded as a Frankish settlement in 1249 under the Principality of Achaea, which was the longest lasting of these. The city captured by Michael VIII Palaiologos in 1261 maintained its importance as a cultural and intellectual center, as the capital of the despotate of Morea from the second half of the 14th century. This article concentrates on Isabelle de Lusignan, the wife of Manuel Kantakouzenos, the first despot of the despotate of Morea and Queen Helena Palaiologina, the wife of King John II of Cyprus. The article examines the relations between Mystras and Cyprus in the 14th and 15th centuries and the socio-cultural connotations of these relations through the deeds of these two influential women of the period who had organic relations with both regions.
11. yüzyılın sonunda başlayan Haçlı Seferleri Akdeniz’de yeni bir siyasi çeşitliliğe yol açtı. Kıbrıs, III. Haçlı Seferi yolculuğu sırasında İngiltere Kralı I. Richard tarafından ele geçirildi. Kudüs tahtını kaybeden Guy de Lusignan’a satılan Kıbrıs’ta 1192 yılından itibaren yaklaşık üç yüzyıl sürecek bir Frank Krallığı kuruldu. IV. Haçlı Seferi’nin ardından Yunanistan’da kurulan devletler ise çok daha istikrarsız ve değişken siyasi teşekküllerdi. Mystras (Mistra) bunlar arasında en uzun ömürlü olan Akhaia Prinkepsliği çatısı altında bir Frank yerleşimi olarak 1249 yılında kuruldu. VIII. Mikhail Palaiologos tarafından 1261 yılında ele geçirilen kent 14. yüzyılın ikinci yarısından sonra despotluk hâline gelen Mora’nın başkenti olarak imparatorluğun son zamanlarına kadar kültürel ve entelektüel bir merkez olarak önemini korudu. Bu çalışma Bizans Mora Despotluğu’nun ilk despotu Manuel Kantakouzenos’un eşi Isabelle de Lusignan ve Kıbrıs Kralı II. John’un eşi Kraliçe Helena Palaiologina’yı merkeze almaktadır. Her iki bölge ile organik bağları olan dönemin bu etkili kadınları üzerinden 14. ve 15. yüzyıllarda Kıbrıs ve Mystras arasındaki ilişkiler ile bunların sosyo-kültürel yansımaları incelenmektedir.
Hatice ÇİFTCİ
Cedrus XI (2023) 429-444. DOI: 10.13113/CEDRUS.202323
Geliş Tarihi: 02.03.2023| Kabul Tarihi: 15.05.2023
Abstract & Öz
Salgın hastalıklar dönem dönem çeşitli sebeplerden dolayı insanların hayatlarında büyük sorunlara yol açmıştır. Bu sorunlar fiziksel, ekonomik, toplumsal ve ruhsal büyük yıkımları da beraberinde getirmiştir. Başta kolera, veba, tifo, tifüs, çiçek ve sıtma gibi hastalıkların oluşturduğu bu tahrifatın etkileri uzun süre kendisini hissettirmiştir. Dünya’nın birçok yerinde olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu’nda da salgın hastalıklar toplumu derinden etkilemiştir. Bu etkiler, bazı yerlerde kendisini daha da etkin şekilde göstermiştir. Özellikle ticaret sahasının genişliği ve büyüklüğü, insan ilişkilerinin sıklığı sebepleriyle Akdeniz Bölgesi ve Teke Sancağı salgın hastalıkların etkilerine bariz şekilde açık hâle gelmiştir. Bu çalışmada 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın başlarında, Osmanlı İmparatorluğu’nda Antalya merkez olmak üzere Teke Sancağı’nı etkisi altına alan çeşitli salgın hastalıklar ele alınırken bu hastalıkların genel manada meydana getirdiği etkileri üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Yine çeşitli alanlarda etkilerini gösteren bu hastalıkları durdurma ve hastalıkların yayılmasını önleme hususunda tahaffuzhâne (karantina) ve tebhirhânelerin (dezenfeksiyon) açılması ve bu bağlamda alınan tedbirler de ortaya konulmuştur.
Epidemic diseases have caused great problems in people’s lives for various reasons from time to time. These problems have brought great physical, economic, social and spiritual destruction. The effects of this devastation caused by diseases such as cholera, plague, typhoid, typhus, smallpox and malaria were felt for a long time. As in many parts of the world, epidemics had a profound impact on society in the Ottoman Empire. In some places, these effects manifested themselves even more effectively. The Mediterranean Region and the Sanjak of Teke were particularly vulnerable to the effects of epidemics due to the vastness and size of the trade area and the frequency of human relations. In this study, while discussing the various epidemic diseases that affected the Sanjak of Teke, with Antalya as the center, in the Ottoman Empire in the second half of the 19th century and the beginning of the 20th century, it was tried to focus on the effects of these diseases in general. The measures taken in this context, such as the opening of tahaffuzhâne (quarantine) and tebhirhânes (disinfection) to stop and prevent the spread of these diseases, which showed their effects in various fields, were also revealed.
Gentrit SMAKAJ
Cedrus XI (2023) 445-459. DOI: 10.13113/CEDRUS.202324
Geliş Tarihi: 03.03.2023 | Kabul Tarihi: 31.05.2023
Abstract & Öz
4-9 Şubat 1902’de Paris’te toplanan Birinci Jön Türk Kongresi, Arnavutların Osmanlı Devleti ile ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur. Bu dönüm noktası, Sultan II. Abdülhamit yönetimindeki zor durumun ve padişahın Arnavutların özerklik için taleplerini sürekli reddetmesinin bir ürünüydü ve bu sebeple Arnavutlar kendi çıkarlarını Jön Türk hareketiyle birleştirme yolunu tuttular. Paris Kongresi’nin delegeleri arasında Arnavutlar vardı: İsmail Kemal Bey, Derviş Hima, Hoca Kadri ve Yaşar Erebara. Jön Türklerle ittifaka giren İsmail Kemal Bey ve diğer Arnavut ileri gelenleri, Sultan II. Abdülhamit’e karşı bir ihtilal gerçekleştirmek amacındaydı. Birinci Jön Türk Kongresi’nde İttihatçılar tarafından da Arnavutlar aleyhine konuşmalar yapıldı. Bu nedenle Arnavutlar ve İttihatçılar arasındaki ilişkiler inişli çıkışlı olmuştur. İşte bu çalışmada 1902’de Paris’te yapılan Jön Türklerin Birinci Kongresi’nde Arnavutlar ile Jön Türkler arasında fikir ayrılıkları ve iş birlikleri, onları birleştiren asıl unsurun ne olduğu sorusu Osmanlı ve Arnavut kaynakları ışığında incelenmiştir.
The First Young Turk Congress convened in Paris from the 4th until the 9th of February, 1902 and was a turning point in the relations of the Albanians with the Ottoman State. This turning point was a product of the difficult situation under Sultan Abdulhamid and the sultan’s continued rejection of the Albanians’ demands for autonomy, and therefore the Albanians took the path of combining their interests with the Young Turk movement. Among the delegates of the Paris Congress were the Albanians: Ismail Kemal Bey, Dervish Hima, Hoca Kadri and Jashar Erebara. Ismail Kemal Bey and other Albanian notables, allied with the Young Turks, aimed to carry out a revolution against Sultan Abdulhamid II. At the First Young Turk Congress speeches were made both by the Unionists and against the Albanians. For this reason, relations between Albanians and Unionists had their ups and downs. In this study, the differences of opinion and the cooperation between the Albanians and the Young Turks at the First Congress of Young Turks held in Paris in 1902, and the question of what was the main element that united them are examined from both the Ottoman and the Albanian sources.